NİKAH BAHSİ (KISA VE ÖZ)
*Karı-koca kaç ay, kaç yıl ayrı kalırlarsa kalsınlar, ayrı kalmaktan veya yatakta yatmamaktan ötürü nikâh akdi bozulmaz.(BİR HANIM KARDEŞİMİZ PERİSCOPE DA SORDUĞU SORUYA CEVAP OLARAK )
Bunu böyle tesbit ettikten sonra gelelim meselenin açıklamasına ve o kadının nasıl boşanabileceğine...
Bildiğiniz üzere evliliğin sona ermesi ya talak ile olur, ya da fesih ile. Bunlar da şu yollarla gerçekleşir:
1- Erkeğin hanımını boşaması ile...
2- Erkeğin boşama hakkını kadına vermesinden sonra, kadının kocasını boşaması ile...
3- Liân sebebiyle. Yani, birbirinden şüphelenen karı koca bir birlerine zina isnadında bulunurlarsa, karşılıklı yeminleşirler ve lanet okuyarak ayrılırlar.
4- Hanımı Müslüman olan kocanın İslâm ’ı reddetmesi ile nikâh sona erer.
5- Karı-kocadan birinin dinden çıkmasıyla...
6- Erkek veya kız çocuğu velileri tarafından bülüğa ermeden nikâhlanırsa, büluğa erdiğinde nikâhını devam ettirme veya yok sayma hakları vardır.
7- Karı-kocanın birbirlerine denk (kefâet) olmamalarından ya da ailedeki huzursuzluktan dolayı mahkeme kararı ile ayrılmasıyla.
8- Kadında veya erkekte bulunan bir cinsî ârıza veya başka kusurlardan dolayı gene mahkeme kararı ile ayrılma... [Bkz. Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletuhu (Terc.), 9, 259-500]
İslâm’da boşama hakkı yalnızca erkeğe tanınmış da kadın bu haktan tamamen mahrum edilmiş değildir. Kadın da evlenirken boşama hakkını (tefvîz-ı talak) üzerine almışsa erkek gibi o da boşayabilir.
Ayrıca kadın meşrû mâzeretleri varsa, mahkemeye de başvurup kendisini ayırmasını hâkimden isteyebilir de... İslâm’da bu yol da kapalı tutulmamıştır. Şartları oluşunca bunların hepsini de hanımın uygulamaya koyması mümkündür. Yani kadına bu hakları İslâm getirmiştir.
Hz. Ömer RA.'nın döneminden bir olay
Kadının biri, bir gün Halife Ömer (ra)'a gelerek dedi ki:
- Ey müminlerin emiri sana insanların en iyisini şikayete geldim. Öyle birisi ki, amelde onu geçen veya onun kadar amel eden kimse pek azdır. Geceleri sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri de hep oruçla geçirir…
Bu sözlerden sonra utancından asıl demek istediğini diyemedi ve "Ey müminlerin emiri, beni bağışla." diyerek çekildi.
Hz. Ömer (ra):
- İyi iyi, Allah senden razı olsun. Sen adamını çok güzel halleriyle övdün; artık onun hakkında fazla bir şey söylemen de gerekmez, dedi.
Kadın çıkıp gittikten sonra, orada hazır bulunan sahabi Kaab b. Sûr (ra) dedi ki:
- Ey müminlerin emiri, kadın utanıp asıl şikayetini sana söyleyemedi.
- Kadının ne şikayeti varmış ki?
- Kadın kocasından, kocalık vazifelerini yerine getirmiyor, diye şikayette bulunuyor, fakat bunu açıkça söyleyemiyor.
Hz. Ömer (ra) kadını geri çağırdı. Kocasına da haber gönderip yanına getirtti. Sonra Kaab b. Sûr'a:
- Bunlar arasında sen hakemlik et, diye teklif etti. Kaab:
- Sen buradayken ben nasıl hakemlik yapabilirim, dedi. Hz. Ömer (ra):
- Benim anlayamadığım inceliği sen anladın. Bunun için onları dinleyip aralarında gereken hükmü vermek de senin hakkındır, dedi.
Bunun üzerine Kaab o adama dedi ki:
- Allah Tealâ erkeklere hitaben: “Sizin için helal ve hoş olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olarak nikahlayın.” (Nisâ, 4/3) diye buyurduğuna göre, en çok üç gün peşi peşine oruç tutabilirsin; dördüncü günü tutmaman gerekir. En çok da üç gece sabaha kadar ibadet edebilirsin; dördüncü gece eşinle beraber olmalısın.
Hz. Ömer (ra) Kaab'ın bu ince anlayışını beğendi ve:
- Senin bu buluşun öteki buluşundan da güzelmiş, dedi. Bu isabetli hükmü çok beğenen halife onu Basra kadısı yaptı.
AYRICA NİKAH TAZELEMEK
Nikah tazelemek demek, zaten yeniden nikâh yapmak demektir. Bunun için kişi, hanımdan vekâlet aldıktan sonra, iki erkek veya bir erkekle iki kadın şahit yanında, ‘Öteden beri, nikâhlım olan hanımımı, onun tarafından vekâleten, tarafımdan asâleten kendime nikah ettim’ der ve nikâh tazelenmiş olur.
Camilerde özellikle Cuma akşamları yapılan meşhur tecdîd-i iman ve tecdîd-i nikâh usulü de bu hükme dayanmaktadır. Nitekim imam efendi,tecdîd-i iman ve tecdîd-i nikâh duasını-metnini cemaatle birlikte okuyor, cemaat de birbirlerine şahit olmuş, nikâhları da tazelenmiş oluyor.
Tecdid-i iman ve tecdid-i nikâh duası kısaca şöyledir:
“Allâhümme innî ürîdü en üceddide’l-îmâne vennikâhe tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün rasûlullah.”
Şahitlerin nikahı tazelenecek kadını tanımaları şarttır. Tanımaktan kasıt, kimin kızı ve hangi kızı olduğunu bilmek demektir. Veya ‘filan kadın bu adamın hanımıdır’ diye bilmektir. Yoksa şahsını, şeklini bilmek değildir. Bu hususta dede, baba, kardeş, amca, dayı, yeğen, anne, hala, teyze de şahit olabilir.