11 Temmuz 2019 Perşembe

Namaz Kılmanın Önemi

   Ey iman şerefiyle müşerref olmuş mümin kardeşim! Es Selamü Aleyküm ve Rahmetullah
Bismillahirrahmanirrahîm. Elhamdulillahi rabbil alemîn. Vessalatu ve’sselamu  ala seyyidina muhammediv ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.



   (7:12) Allah buyurdu: "Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?"(İblîs), "Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi.
   Ayeti kerimenin mealinde görüldüğü gibi iblis üstünlük tasladığı için secde etmedi; ya biz?
Haşa Allah azze ve celleden üstün müyüz?

   (7:13) Allah, "Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!" buyurdu.
   Mümin kardeşim eğer şeytan gibi lanetlenmek istemiyorsak, Rabbimizin sevgisine, iltifatına müşerref olamak istiyorsak namaz kılmaktan utanıp sıkılmamalıyız. Allah azze ve celle lütfedip bizleri yaratmışsa (51:56) Ben cinleri ve insanları, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım. ayeti kerimesinin mealindeki anlatılan yaratılış gayemize hizmet etmeliyiz; bu hizmet Allah'ı cc bilmekle, Onun dinini öğrenmek, Onun dini ile ahlaklanma ve ibadetleri tam manasıyla yapmaya çalışmak ile olur.

   Ey mümin kardeşim gel tövbe edelim; (2:222)...Allah çok tövbe edenleri sever... TÖVBE (39:53) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."
Beraber nasuh bir tövbe edip Allah ve Resulünün dinine sımsıkı sarılalım, mutlaka ebedi saadet İslamdadır.

AYETİ KERİMELERİN TEFSİRİ İÇİN: ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR
Dahası;
Namazin Önemi Hakkinda 40 hadis
Risale-i Nur Namazın Önemi ve Fazileti
NAMAZ - NAMAZIN ÖNEMİ (sorularla islamiyet)
Namaz ile ilgili bazı soru ve fetvaları




13 Ocak 2019 Pazar

İyi Ameli ve Tövbeyi Ertelememeliyiz

Bismillahirrahmanirrahîm. Elhamdulillahi rabbil alemîn. Vessalatu ve’sselamu  ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

“...Elbette Allah çokça tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”
(Bakara:222) buyrulur.
-Tövbe etmekten korkmamalıyız.
Her insanda şu hal olur; "Ben günah işliyorum sonra tövbe ediyorum ve ardından
yine günah işliyorum. Bu Allahu Teala'yı kandırmak gibi geliyor."
Bu şeytanın binlerce yıllık taktiğidir. Ertelemek kulu ne hale sokar
Allah Resulü bizi uyarır ve tavsiye verir. Peygamber efendimiz(SAV), “Helekel
müsevvifun:(Sora yaparım deyip tövbeyi)erteleyenler helak oldu” buyurdu.
( Mektubatı Rabbani 78. Mektup ) Peygamber efendimiz(SAV)"Akşama erdin mi,
(amel etmek için) sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. ..."
buyurdu. (Sahih-i Buhari)
Müslümanın hayat süreci içinde aldanışı çok olmasına karşın hayati önem taşıyan
konu ameli, tövbeyi tehir etmek ve sonra yaparım demek. Tehir etmek şeytandandır,
salih ameli ilk fırsatta yapmak doğru olandır. Biz beşeriz, her beşer hata yapar,
peygamberler dahi, Kuranı Kerimde örnekleri mevcut. Ayrıca bizim iddiamız iyi bir
müslüman olmaya çalışmaktır, peygamberlik değil ki günahsız olalım veya
bir tövbeden sonra peygamber kesilelim ve bir daha günah işlemeyelim.
Müttakiler( TAKVA EHLİ ) bile günah hatta büyük günah işleyebilir.
Önemli olan günahta ısrarcı olmamak ve tövbeyi tehir etmeden, tövbede ısrarcı olmaktır.
Bir kaç Ayet-i Kerime ile muttakileri tanıyalım ve görelim ne haldedirler.
"Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde bir cennete koşunuz ki, muttakiler için hazırlanmıştır." (Al-i İmran 133. Ayet)
Bu ayette açıkça Allah'ımız Azze ve Celle cennetin muttakiler için hazır olduğunu belirtmekte.
"Ve öyle zatlar ki, bir büyük günah yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah Teala'yı zikredeler, hemen günahları için istiğfarda bulunurlar. Ve kimdir Allah Teala'dan başka günah mağfiret eden? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler." (Al-i İmran 135. Ayet)  Allah'ımız bizlere muttakilerin günah halinde bile nasıl davrandıklarını anlatmakta. Günaha girebilir ama derhal kaçar ve uzaklaşırlar. Ardından bu günahta ısrarcı olmaz ve zikir(salih amel) ve tövbe, istiğfarı tehir etmeden yerine getirirler. Ve onlar aşağıdaki ayette anlatıldığı gibi mükafaatlandırılırlar.
"İşte onların mükafaatları mağfirettir. Ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir.Onlar orada ebedi kalacaklardır. ..." (Al-i İmran 137. Ayet)
Müslüman günahtan kaçan, gaflete düşüp günah işlediği zaman derhal ondan kurtulup tövbe ve
salih amel ile o günahı temizlemeye çalışan kişidir.
-Asıl tövbeyi son nefesi verene kadar tehir etmekten korkun.
Çok günahkarım, bağışlanır mıyım diye de korkma. Vahşi (ra.)'da korktu çekindi ama sonunda Sahabe oldu ve bizlerin ömür boyu ulaşamayacağı makamlara ulaştı. Peygamberimiz(SAV) ve Vahşi(ra) arasında geçen mektuplaşma ile ilgili bir rivayet.
Allah Rasulü, amcasının kâtili Vahşi’yi doğru yola davet eder, birisiyle mektup gönderir ve hak din olan İslâm’a girmesi için Vahşi’yi yanına çağırır. Ancak Vahşi, gelen şahsa bir mektup yazar, verir. Mektubda aşağıdaki âyet-i kerime yazılıdır: "Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını bulur. Kıyâmet günü azabı kat kat olur. Ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır” (Furkan 68. Ayet ).Vahşi, bu âyetin altına şu satırları yazmayı ihmal etmemiştir: Sen beni müslüman olmaya davet ediyorsun ama ben bu âyette geçen bütün günahları işledim. Küfür içinde yaşadım, zina ettim ve bir de senin gözünün nuru amcanı öldürdüm. Benim gibi birisi affolur mu ki, ben de müslüman olayım? Allah Rasulü, ikinci bir mektup daha gönderir. Bu defa mektuba şu âyeti yazar : “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa,4/48).Vahşi, bu defa da, âyette affın kat’î olmadığını, meşiet-i ilahiye bırakıldığını Rasulullah’a intikal ettirir. Bunun üzerine de O Şefkat Peygamberi, üçüncü bir mektup daha gönderir. Bu mektupta ise şu âyet yazılıdır:“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan çok esirgeyendir” (Zümer 53. Ayet ). Vahşi, ancak bu üçüncü mektuptan sonra gelir ve Allah Rasulü’ne biat eder. Taptuk Emre'den Hz. Vahşi (ra.): YouTube Link
Hiçbir konuda Allahu Teala'dan ümit kesilmemeli ki bu kafirlerin işidir. Ve o zaman tövbeniz kabul olmaz ve azap sizi bekler.
"... Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü kafir olan bir kavimden başkası O'nun rahmetinden ümidini kesmez." (Yusuf 87. Ayet)

ZİKRİN FAZİLETİ -/- FAZİLETLİ 3 ZİKİR -/- BESMELE -/- PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMEK -/- SALAVATIN 42 FAYDASI -/- FAZİLETLİ SALAVATLAR -/- İHLAS


YETMİŞSEKİZİNCİ MEKTÛB

    Bu mektûb, yine Cebbârî hâna yazılmışdır. Sefer der Vatan ve seyr-i âfâkî ve enfüsî bildirilmekdedir: 
    Allahü Teâlâ, doğru olan bu islâmiyyetin caddesinde ilerlemek ihsân eylesin! Dehli ve Egre yolculuğundan geri döneli birkaç gün oldu. Alışdığımız vatanda yine yerleşdik. (Vatanı sevmek îmândandır) hadîs-i şerîfinde bildirilen sevgi, kendini gösterdi. [Bunun hadîs olduğu (Mesnevî)de de bildirilmekdedir.] Vatana kavuşdukdan sonra, yolculuk olursa, vatan içinde olur. (Sefer der Vatan) Nakşibendiyye büyüklerinin “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” temel sözlerinden biridir. Bu tarîkatde bu seferi, dahâ başlangıcda tatdırırlar. Nihâyeti başlangıcda yerleşdirdikleri buradan belli olur. Bu yolun yolcularından dilediklerini (Meczûb-i sâlik) yaparlar. İnsanın dışında ilerletirler. (Seyr-i âfâkî) denilen bu dış yolculuk bitdikden sonra (Seyr-i enfüsî) denilen insanın içindeki yolculuğa başlatırlar. (Sefer der Vatan), bu ikinci yolculuk demekdir. Fârisî mısra’ tercemesi:
Bu büyük ni’meti, bakalım kime verirler? 
    Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun,
 Zevallı fakîr âşık, birkaç damlayla doysun. 
    Bu büyük ni’mete kavuşmak, ancak gelmişlerin ve geleceklerin efendisine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ” uymakla ele geçebilir. Bir kimse, kötü huylarını yok etmezse ve emrlere uyarak ve yasaklardan sakınarak kendini süslemezse, bu ni’metin kokusunu bile duyamaz. İslâmiyyetden kıl ucu kadar bile ayrılan bir kimsede ahvâl ve mevâcid hâsıl olursa, bunlara istidrâc denir ki, onu dünyâda ve âhıretde rezîl olmağa sürükler. Allahü teâlânın sevgili Peygamberine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” ayak uydurmayan bir kimse, felâketlerden kurtulamaz. Birkaç günlük dünyâ hayâtını, Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmakla geçirmelidir. Bir kimsenin işlerinden, onun sâhibi râzı olmazsa, onun yaşaması nasıl olur? Hak teâlâ, onun büyük, küçük her yapdığını bilmekde ve görmekdedir. Hâzırdır ve nâzırdır. Utanmak lâzımdır. Eğer bir kimsenin, onun çirkin ve kötü işlerini gördüğünü anlasa, onun gördüğü yerde bozuk birşey yapmaz. Ayblarını, kusûrlarını onun gördüğünü istemez. Müslimânlara ne oldu ki, Hak teâlânın hâzır olduğunu bilerek, Onun beğenmediği şeyleri yapmakdan sıkılmıyorlar? Bu nasıl müslimânlıkdır? Hak teâlâya, kendi kusûrlarını gören bir kimse kadar kıymet vermiyorlar. Nefslerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozuk olmasından Allahü teâlâya sığınırız. Hadîs-i şerîfde, (Lâ ilâhe illallah diyerek îmânınızı tâzeleyiniz!) buyuruldu. Şânı, şerefi çok büyük olan bu sözle her ân, îmânı tâzelemeli. Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tevbe etmeli, Ona yalvarmalıdır! Belki, tevbe etmek için başka zemân ele geçmez. Hadîs-i şerîfde, (Sonra yaparım diyenler helâk oldu) buyuruldu. Ya’nî, iyi işleri gecikdirenler, bu günün işini yarına bırakanlar aldandı, ziyân etdi. Boş zemânı kıymetlendirmelidir. Bu zemânlarda, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmalıdır. Tevbe yapabilmek, Hak teâlânın büyük ni’metlerinden biridir. Hak teâlâdan, her ân bu ni’meti istemelidir. İslâmiyyeti iyi bilen ve hakîkat âleminden haberi olan Allah adamlarından yardım beklemeli, bunlardan imdâd istemelidir. Böylece, Hak teâlânın lütfuna kavuşarak, Onun mukaddes tarafına çekilir. Ona karşı baş kaldıramaz olur. İslâmiyyetden kıl ucu kadar ayrılık bulundukça, kendini tehlükede bilmelidir. Bu ayrılıkların, uygunsuzlukların hepsini yok etmelidir. Fârisî beyt tercemesi:
Kurtulurum sanma sakın, ey Sa’dî hoca! 
Muhammed aleyhisselâma uymadıkca. 
    Ehlüllah, ya’nî Allah adamlarına karşı gelmekden çok sakınmalıdır. Hele arada pîrlik ve rehberlik bağı varsa ve ondan istifâde yolu açılmış ise, onun ufak bir şeyini beğenmemek, öldürücü zehr olur. Dahâ çok yazmağa lüzûm yok sanırım. Bu birkaç kelime de, aramızdaki muhabbet ve ihlâs dolayısı ile yazıldı. Sizi usandırmıyacağımızı sanırım.
    Şununla da başınızı ağrıtayım ki, Molla Ömer ve Şâh Hüseyn, temiz kimselerin çocuklarıdır. Hizmetinizde bulunmak istiyorlar. Hizmetcileriniz arasına girmeleri umulur. İsmâ’îl de bu dilekle hizmetinize gelmişdir. Bineceği yok ise de, hâline uygun bir iş bulacağı ümmîdindedir. Başınızı dahâ ağrıtmıyayım. Vesselâm, vel-ikrâm.

23 Kasım 2017 Perşembe

Köpek ve mezheplere göre hükmü

Köpek ve mezheplere göre hükmü
  
1.) Hanefîlere göre köpek elbiseye sürtünürse, o elbiseyle namaz kılınır. köpeğe dokunmaktan dolayı abdest bozulmaz. Ayrıca köpeğin üzerinde necis bir şey yoksa değdiği elbise ile namaz kılınabilir.  
Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir. Hanefîlerde esah olan, köpeğin bizatihi necis olmadığıdır, zira korunma ve avlanmada ondan yararlanılmaktadır. Domuz ise bizatihi necistir. Kur’an-ı Kerim’de, “...leş veya akıtılmış kan, yahut domuz eti ki bunlar pistir…”[En'âm suresi, 145] buyrulmuştur.
Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir. Vücudunun diğer yerleri buna kıyas edilmez. Ağzını kaba sokarsa kab yedi defa yıkanır. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:
İçinizden birinin kabından köpek (ağzını sokup bir şey) içerse o kabı yedi kere yıkasın!” [Buhârî, Sahih,  Vudû’, 33; Müslim, Sahih, Tahâre, 89]
Başka bir rivayet de şöyledir:
Köpek dilini sokarak bir şey yiyip içtiği zaman, sizden herhangi birinizin kabının temizliği, birincisi toprak ile olmak üzere, o kabı yedi defa yıkamasıdır.” [Müslim, Sahih, Tahâre, 91]

2.)Mâlikîlere göre, ister beslenmesine izin verilen bekçi ve çoban köpeği olsun, isterse başka köpek, mutlak olarak temizdir. Sadece ağzını soktuğunda meşhur olan görüşe göre taabbüden (neden-niçin diye sorgulamadan, emredildiği için ibadet yani kulluk gereği olarak) yedi defa yıkanır. Ayağını veya hareket ettirmeden dilini soksa veya salyası düşse yıkamak gerekmez.
Divan şairimiz Nef’î merhumun, Mâlikîlere ait bu hükmü de açıklayan cinaslı şiiri meşhurdur. Der ki:
Bana Tahir efendi kelp demiş
İltifâtı bu sözde zahirdir
Mâlikî mezhebim zira 
İ’tikaadımca kelp tahirdir.

3.)Şâfiî ve Hanbelîlere göre köpek, domuz ve onlardan üreyenler, bunların artığı, teri necistir. Bunlarla kirlenen eşya biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanır. Önceki hadise binaen ağzının necaseti sabit olursa, geri kalan kısım da öncelikle öyledir. Zira ağzı fazla soluduğu için en temiz yeridir. [Bkz. Cezerî, Mezâhib-i Erbaa; Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletihî]
Denilebilir ki, köpeği necis gören Şâfiî âlimlerine göre, domuzun etini yasaklayan Allah Teala, köpeği de necis sayar. Bunların bizce bilinmeyen bazı hikmetleri olabilir. Bu durum bir imtihan mevzuu olabilir. Yahudilere cumartesi günü balık avlama yasağını koyan Allah Teala, köpekle de bizi imtihan edebilir. Bununla beraber, Şâfiî mezhebinde av köpeği, çoban köpeği beslenebilirAncak köpeğin, hiçbir faydası olmayacak şekilde, sadece bir süs olarak kullanılması uygun değildir.

Bu durumda akla gelebilecek bazı soruların  cevapları
Şâfî mezhebine göre;
  • Köpeğin oturduğu yerler kuru ise ve köpek de kuru bir halde ise necis olmaz. “İki kuru arasında necis bahis mevzuu olmaz”manasına gelen bir fıkhî kaide vardır. Bu kaideyi yer, elbise ve benzeri şeylerin hepsi için kullanabiliriz.
  •  Kış mevsiminde necis de olsa çamurlu yollarda sakınılması mümkün olmayan şeyler hakkında ruhsat vardır, temiz sayılır. Ancak kişi kendisi yere düşerse, bu takdirde necis olur. [V.  Zuhaylî, a.g.e., 1, 174]
  • Buna göre eğer, köpeğin bastığı kar -başka yol olmadığı için ve bütün çabalarımıza rağmen- bize sıçradıysa, buna ruhsat nazarıyla bakılabilir. Yok eğer, köpeğin gittiği yoldan başka bir yerden gitme imkânı olduğu halde -herhangi bir korunma tedbiri almadan- köpeğin yakınından geçtiysek bu necis olur, ruhsatın dışında kalır.
-ISLAK  KÖPEK  MEVZUSU  
Hanefi mezhebine göre kurudan kuruya necaset sirayet etmediği gibi kurudan ıslağa da necaset sirayet etmez. Şu kadar varki ıslaktan kuruya necaset sirayet eder. Buna göre pis olan mahal kuru olacak olsa temas ettiği yer ıslak veya kuru olsun her halükarda necaset sirayeti olmayacaktır. Şafi mezhebine göre ise iki taraftan birinin ıslak olması durumunda necasetin sirayeti vardır. Buna göre suâlde ifade edilen köpeğin üzerinde necaset olacak olsa temas ettiği yer pis olacaktır. Zira necis olan mahal ıslaktır. Yani ıslaktan kuruya sirayet olmuştur. Şayet köpeğin üzerinde herhangi bir necaset yoksa temas ettiği yer pislenmez. (salyası değmemek kaydıyla) Zira hanefi mezhebine göre köpeğin tüyleri necis değildir. Hanefilerin bu hükmü köpeğin üzerinde kan, irin emsali şeylerin çıktığı yara olmaması durumundadır. Şayet böyle birşey olacak olsa bunların temas ettiği şeyde pis olacaktır.
Şafi mezhebine göre köpek domuz gibi necisu’l-ayındır. Kendisi veya temas ettiği yer, ıslak olması durumunda  temas ettiği yeri kirletir.,

-Hâsılı, Şâfiîlere göre köpek necis kabul edildiği için, köpeğin değdiği yerleri yıkamak gerekir. 

10 Ağustos 2017 Perşembe

Sohbete başlamadan önce okunacak dua

Sohbete başlamadan önce okunacak dua:

Eûzü billahissemî-ıl alimi mineşşeydanirracîm. Rabbî eûzü bike min hemezatişşeyatîn. Ve eûzü bike rabbi ey yahzurûn

Bismillahirrahmanirrahim kul eûzü birabbin nas…

İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alân nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ (Ahzab Suresi56)

MEALEN:
Hiç şüphesiz, Allah ve melekleri peygambere salât etmektedirler Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.

1.)Sallü alâ rasulina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)

2.)Sallü alâ şefÎ-ı zünübina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)

3.)Sallü alâ tabîbi kulûbina Muhammed (salavatı şerife okunur sessizce)

Ol menbeî bağı belağat, ol mahzeni fazlı saadet, ol andelîibi gülizârı fesahat Muhammed Mustafa ra salavat;

Allahümme salli alâ seyyidina muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.
Bismillahirrahmanirrahim elhamdülillahi rabbil âlemin (Fatiha sûresi) … âmin âmine ya müîn. 

Meali: 1- Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla.
2- Hamd (övme ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
3- O, rahmândır ve rahîmdir.
4- Ceza gününün mâlikidir.
5- (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.
6- Bize doğru yolu göster.
7- Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil! Âmin.


Bismillahirrahmanirrahim …..(sohbete mevzu olan ayet-i kerime okunabilir) sadekallahül-azîm. Ve belleğana rasûlühül kerim ve nahnü alâ maa kâle Hâlikuna ve razikunâ ve mevlanâ mineşşakirineşşahidine bi kalbin selim..

15 Haziran 2017 Perşembe

SAKALI KESMEKTE HÜKÜMLER

SAKALDA  KESMEK

1- Sakal, Sünnet-i Hüdâ sınıfından değil, Sünnet-i Zevâiddendir. Yani ibâdete değil âdete taalluk eden; uyulması güzel, terki de mubah olan sünnetlerdendir. Maamafih bu meselede de farklı görüşler, değişik içithatlar vardır. Bizim bu husustaki uyduğumuz hüküm, “Müridin fıkhı mürşidinin amelidir (sözüdür)” fehvâsı gereğince budur. Ayrıca, “Sakal erkeğin zînetidir (süsüdür); kendisine yakıştığı gibi bırakır” umdesi mucebince de, sakaldaki ölçümüz böyledir. Bu hususta da gene değişik kıstas ve uygulamaların olduğu malum... Salıveren de var, orta ve kısa kesen de… Bunun için de kimsenin kimseyi tenkide tâbi tutması uygun bir tutum ve davranış olmaz. Her mü’min, Ehl-i Sünnet ulemasının görüşleri çerçevesinde amel etmekte serbesttir.
1. Sünnet-i Hüdâ
2. Sünnet-i Zâide (cem’isi/çoğulu: ‘zevâid’ gelir).
-Uyulması, uygulanması hidâyet, terk edilmesi de dalâlet olan sünnetler, ‘sünnet-i hüdâ’ kısmına girer. 
-Uyulması güzel, terki de mübah olan sünnetlere de, ‘sünnet-i zâide’ veya ‘sünen-i zevâid’ denir. 
-Mesela ezan, ve kamet gibi sünnetler; "sünnet-i hüdâ" olarak tavsif edilmiştir. Bunlar İslâm dininin şiârıdır, başka dinlerde yoktur.
-Sünneti zevaide örnek sakal bırakmak. 
2- Sakalı, sünnete uygun olarak bıraktıktan sonra kesmek caiz değildir. Çünkü bu şuna benzer; iki rek’at nâfile namaz kılmayanın bir vebâli yoktur. Fakat böyle bir nâfile namaza başladıktan sonra, kişinin, onu mâzeretsiz olarak bozması caiz olmaz. Sakalı bıraktıktan sonra kesmenin hükmü de böyledir. Hiç bırakmayan kimse bir sünneti terk etmiş, dolayısiyle onun faziletinden mahrum kalmış olur. Fakat bıraktıktan sonra mâzeretsiz olarak onu tıraş etmek, başta da belirttiğimiz üzere, İslâm âdâbına uygun bir davranış olmaz, caiz değildir.

Bu meseleyi Mehmed Emre hocaefendi merhum ‘Fetvalar’ında şöyle izah etmişlerdir:
“Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. Bunun hükmü de kerahetle ifade edilir. Şayet sakalı bırakır da sonra keser ise, bu kerahet, katmerleşerek haram olur. Çünkü sünneti hor görme anlamı taşımaktadır. Yoksa mutlak manada sakalı tıraş haram olsa, bırakmasının da farz veya vacip olması gerekir. Hükme medâr olacak noktayı iyi tesbit etmek gerekir.”

Ustat Said Nursi (rh.)
«Bazı âlimler 'Sakalı tıraş etmek caiz değildir.' demişler. Muradları, 'Sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır.' demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur» (Emirdağ Lahikası-I, s. 48, 49)

TAM İLMİHAL SADETİ EBEDİYE
 Âdet olduğu için, herkese uymuş olmak için sakal kazımak mekrûh olur. Zâlimler arasında kalıp, alay edilmemek, eziyyet görmemek için veyâ harâm ve küfr işlememek, yâhud farzları yapabilmek için, nafaka kazanmak, gençlere emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker yapabilmek için, dîn-i islâma hizmet edebilmek, mazlûmlara yardım edebilmek, fitne çıkmasını önlemek için, sakalı büsbütün traş etmek câiz ve lâzım olur. Bu sayılan şeyler, sünneti terk etmek için özr olur, fekat, bid’at işlemek için özr olmazlar. İBNİ ABİDİN'DEN  ALINTI
SAYFA 262







7 Mayıs 2017 Pazar

YÜZÜK TAKMAK, ÜZERİNDE NE YAZABİLİR VEYA YAZAMAZ



YÜZÜĞÜN HELALLİĞİ, HARAMLIĞI, SÜNNETLİĞİ, MÜBAHLIĞI 


  • Altından yapılan yüzükleri erkekler takamazlar. Takarlarsa haram işlemiş olurlar. Kadınlar ise takabılirler (el-Mevsılî, el-Ihtiyar fi Ta`lili`l-Muhtar, Mısır IV, 224: Merginânî, el-Hidaye, IV, 82; Ibn Abidîn, Reddü`lMuhtar, Ist. 1233, V, 216). Hz. Peygamber bir hadisinde; Ipek ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helal edilmiştir" buyurmuştur. (Tirmizî, Libas, 1).

  • Takınılan gümüş yüzüğün ağırlığının 1 miskal’den (1,5 dirhem, 4 kırat), günümüz ölçüsüyle 4,618 gr.’dan yüksek olmaması lazımdır. [İbn Âbidîn, 5, 135]
  • Demir, bakır, kurşun ve tunç gibi madenlerden yapılan yüzükler hem erkeklere hem de kadınlara mekruhtur (el-Mevsılî, a.g.e., IV, 224). Akîk ve yeşim gibi kıymetli taşlardan yapılanlar ise kadın erkek herkes için caizdir. (Ibn Abidin, a.g.e.; V, 315).
  •  Erkek olsun kadın olsun, yüzüklerine yakut, akik, zümrüt, zeberced vb. kıymetli taşlardan birini koydurmalarında bir sakınca yoktur. Nitekim Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) mübarek parmağındaki yüzükte, Habeşistan’dan gelme bir taş bulunduğu el-Hâvî li’l-Fetâvâ’da [1, 116] kaydedilmektedir. Ancak, el-Fetâvâ’l-Hindiyye’de [5, 335] erkeklerin yüzüğüne birden fazla taş koydurulmasının mekruh olduğu ifade edilmiştir. 
  •  Muhaddis Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman b. el-Fadl b. Behram ed-Dârimî (rh. v. H. 255) hazretlerinin Sünen’inde, iki taneden fazla yüzük takınmanın mekruh olduğu ifade edilmiştir. Buradaki ifadeden, iki tane yüzük takınılmasının mubah, ama ikiden fazlasının ise mekruh olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte her iki yüzüğün de aynı parmağa takınılmamasına işaret olunmuştur.[el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 5, 335]
  • Enes b. Mâlik ve Abdullah b. Ömer, bu mührün Peygamberimiz’e has olduğunu şöyle nakletmişlerdir: Resulüllah (s.a.s) gümüşten yüzük yaptırdı. Kaşına “Muhammed Resulüllah” yazısını nakşettirdi ve buyurdu ki: “Hiçbir kimse yüzüğüne aynısını nakşettirmesin. (Buharî, Libâs 54; Müslim, Libâs 54)
  • Yüzük kaşına kişinin isminin veya Allah'ın isminin nakşedilmesi caizdir. Biinsanın şekli veya bir kuş resmi yapmak caiz değildir.» Muhammed Resulullah» yazmak da caiz değildir. Yüzük bir miskalden daha ağır olmayacaktır.(Reddu'l-Muhtar İbni Abidin ^Şamil Yayınları^)

  • Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) gümüş yüzük takınmıştır. Bu sebeple yüzük takınmak caiz olmanın da ötesinde sünnettir. Nitekim vefat ettiğinde parmağında gümüş bir yüzük bulunmaktaydı. Üzerinde de, “Muhammedun Rasûlullah” yazılıydı. Daha sonra bu yüzük, sırasıyla Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.anhum hazeratına intikal etmiş… Hz. Osman “Eriş” kuyusunun başında meşgulken, yüzük buraya düşmüş ve kaybolmuştur. Bütün aramalara rağmen de bulunamamıştır.[el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 5, 335]



“Peygamber efendimiz  parmağında takılı bulunan ve üzerinde Allah  ve Muhammed yazılı olan yüzüğüyle uygun olmayan yere girmeden önce içeri doğru çevirir ve sağ eline takardı bu rivayet üzerine Kaşında Allah’ın ismi veya Peygamber’in adının yazılı olduğu bir yüzükle helaya giren kişi, yüzüğünü gizlemelidir. Eğer yüzük sol elinde ise taharetleneceğinde sağ eline alarak kaşı avucuna gelecek şekilde olmalı veya parmağından çıkarmalıdır.” (İbn Abidin, V, 317).
ÖRNEK YÜZÜK YAZILARI BÜYÜKLERİMİZİN YÜZÜKLERİ
http://enesklc.blogspot.com.tr/2017/05/peygamberimiz-ve-bazi-islam.html


  •  Son devir dersiâmlarından Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidîn kolu silsilesinin son halkasını teşkil eden vâris-i Rasûl üstâzünâ Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin yüzük mevzuundaki tavsiyeleri şöyledir:

“El parmaklarına yüzük takmak meselesi:
"Yüzük, sağ elin yüzük parmağına takılır. Orta parmağa ve küçük parmağa takılmaz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bir-iki defa küçük parmağa takmışlar ise de, bu ‘hasâis-ı nebî’dendir. Ve erkekler için altın isti’mâl etmek haramdır. Yüzük, sol elin hiçbir parmağına takılmaz; bilhassa hacı yüzükleri gibi yüzükler üzerinde Mekke ve Medine gibi mukaddes belde isimleri ve bazı yüzüklerde de Lafza-i Celâl gibi isimler bulunur. Taharette ise sol el kullanıldığından, böyle Lafza-i Celâl ve mukaddes beldeler bulunan yüzükler de, taharet mahallinde isti’mâl edilmiş olacağından pek büyük zararı tevlid eder. Zamanımızda böyle olduğu için yani sol elde kullanıldığından Bâsur hastalığı çok oluyor. Dikkat oluna!..
Taharette kâğıt (tuvalet kâğıtları dışındaki yazmaya ve baskıya müsait kâğıtlar) kullanılmaz. Çünkü Lafza-i Celâl ve Kur’an-ı Azîmü’ş-şân(bu nevi) kâğıtlar) üzerine yazılıyor (basılıyor). Kâğıdın ilk yapıldığı yer (Çin-Hindistan) olduğundan, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)hazretleri o tarafa doğru ayağını uzatıp yatmamışlar.” [Ahbab Hocaefendi merhum, Notlar, s. 30]