11 Temmuz 2019 Perşembe

Namaz Kılmanın Önemi

   Ey iman şerefiyle müşerref olmuş mümin kardeşim! Es Selamü Aleyküm ve Rahmetullah
Bismillahirrahmanirrahîm. Elhamdulillahi rabbil alemîn. Vessalatu ve’sselamu  ala seyyidina muhammediv ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.



   (7:12) Allah buyurdu: "Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?"(İblîs), "Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" dedi.
   Ayeti kerimenin mealinde görüldüğü gibi iblis üstünlük tasladığı için secde etmedi; ya biz?
Haşa Allah azze ve celleden üstün müyüz?

   (7:13) Allah, "Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!" buyurdu.
   Mümin kardeşim eğer şeytan gibi lanetlenmek istemiyorsak, Rabbimizin sevgisine, iltifatına müşerref olamak istiyorsak namaz kılmaktan utanıp sıkılmamalıyız. Allah azze ve celle lütfedip bizleri yaratmışsa (51:56) Ben cinleri ve insanları, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım. ayeti kerimesinin mealindeki anlatılan yaratılış gayemize hizmet etmeliyiz; bu hizmet Allah'ı cc bilmekle, Onun dinini öğrenmek, Onun dini ile ahlaklanma ve ibadetleri tam manasıyla yapmaya çalışmak ile olur.

   Ey mümin kardeşim gel tövbe edelim; (2:222)...Allah çok tövbe edenleri sever... TÖVBE (39:53) De ki: "Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir."
Beraber nasuh bir tövbe edip Allah ve Resulünün dinine sımsıkı sarılalım, mutlaka ebedi saadet İslamdadır.

AYETİ KERİMELERİN TEFSİRİ İÇİN: ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR
Dahası;
Namazin Önemi Hakkinda 40 hadis
Risale-i Nur Namazın Önemi ve Fazileti
NAMAZ - NAMAZIN ÖNEMİ (sorularla islamiyet)
Namaz ile ilgili bazı soru ve fetvaları




13 Ocak 2019 Pazar

İyi Ameli ve Tövbeyi Ertelememeliyiz

Bismillahirrahmanirrahîm. Elhamdulillahi rabbil alemîn. Vessalatu ve’sselamu  ala seyyidina muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmaîn.

“...Elbette Allah çokça tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”
(Bakara:222) buyrulur.
-Tövbe etmekten korkmamalıyız.
Her insanda şu hal olur; "Ben günah işliyorum sonra tövbe ediyorum ve ardından
yine günah işliyorum. Bu Allahu Teala'yı kandırmak gibi geliyor."
Bu şeytanın binlerce yıllık taktiğidir. Ertelemek kulu ne hale sokar
Allah Resulü bizi uyarır ve tavsiye verir. Peygamber efendimiz(SAV), “Helekel
müsevvifun:(Sora yaparım deyip tövbeyi)erteleyenler helak oldu” buyurdu.
( Mektubatı Rabbani 78. Mektup ) Peygamber efendimiz(SAV)"Akşama erdin mi,
(amel etmek için) sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. ..."
buyurdu. (Sahih-i Buhari)
Müslümanın hayat süreci içinde aldanışı çok olmasına karşın hayati önem taşıyan
konu ameli, tövbeyi tehir etmek ve sonra yaparım demek. Tehir etmek şeytandandır,
salih ameli ilk fırsatta yapmak doğru olandır. Biz beşeriz, her beşer hata yapar,
peygamberler dahi, Kuranı Kerimde örnekleri mevcut. Ayrıca bizim iddiamız iyi bir
müslüman olmaya çalışmaktır, peygamberlik değil ki günahsız olalım veya
bir tövbeden sonra peygamber kesilelim ve bir daha günah işlemeyelim.
Müttakiler( TAKVA EHLİ ) bile günah hatta büyük günah işleyebilir.
Önemli olan günahta ısrarcı olmamak ve tövbeyi tehir etmeden, tövbede ısrarcı olmaktır.
Bir kaç Ayet-i Kerime ile muttakileri tanıyalım ve görelim ne haldedirler.
"Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde bir cennete koşunuz ki, muttakiler için hazırlanmıştır." (Al-i İmran 133. Ayet)
Bu ayette açıkça Allah'ımız Azze ve Celle cennetin muttakiler için hazır olduğunu belirtmekte.
"Ve öyle zatlar ki, bir büyük günah yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah Teala'yı zikredeler, hemen günahları için istiğfarda bulunurlar. Ve kimdir Allah Teala'dan başka günah mağfiret eden? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler." (Al-i İmran 135. Ayet)  Allah'ımız bizlere muttakilerin günah halinde bile nasıl davrandıklarını anlatmakta. Günaha girebilir ama derhal kaçar ve uzaklaşırlar. Ardından bu günahta ısrarcı olmaz ve zikir(salih amel) ve tövbe, istiğfarı tehir etmeden yerine getirirler. Ve onlar aşağıdaki ayette anlatıldığı gibi mükafaatlandırılırlar.
"İşte onların mükafaatları mağfirettir. Ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir.Onlar orada ebedi kalacaklardır. ..." (Al-i İmran 137. Ayet)
Müslüman günahtan kaçan, gaflete düşüp günah işlediği zaman derhal ondan kurtulup tövbe ve
salih amel ile o günahı temizlemeye çalışan kişidir.
-Asıl tövbeyi son nefesi verene kadar tehir etmekten korkun.
Çok günahkarım, bağışlanır mıyım diye de korkma. Vahşi (ra.)'da korktu çekindi ama sonunda Sahabe oldu ve bizlerin ömür boyu ulaşamayacağı makamlara ulaştı. Peygamberimiz(SAV) ve Vahşi(ra) arasında geçen mektuplaşma ile ilgili bir rivayet.
Allah Rasulü, amcasının kâtili Vahşi’yi doğru yola davet eder, birisiyle mektup gönderir ve hak din olan İslâm’a girmesi için Vahşi’yi yanına çağırır. Ancak Vahşi, gelen şahsa bir mektup yazar, verir. Mektubda aşağıdaki âyet-i kerime yazılıdır: "Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahının cezasını bulur. Kıyâmet günü azabı kat kat olur. Ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır” (Furkan 68. Ayet ).Vahşi, bu âyetin altına şu satırları yazmayı ihmal etmemiştir: Sen beni müslüman olmaya davet ediyorsun ama ben bu âyette geçen bütün günahları işledim. Küfür içinde yaşadım, zina ettim ve bir de senin gözünün nuru amcanı öldürdüm. Benim gibi birisi affolur mu ki, ben de müslüman olayım? Allah Rasulü, ikinci bir mektup daha gönderir. Bu defa mektuba şu âyeti yazar : “Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse, büyük bir günah ile iftira etmiş olur” (Nisa,4/48).Vahşi, bu defa da, âyette affın kat’î olmadığını, meşiet-i ilahiye bırakıldığını Rasulullah’a intikal ettirir. Bunun üzerine de O Şefkat Peygamberi, üçüncü bir mektup daha gönderir. Bu mektupta ise şu âyet yazılıdır:“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan çok esirgeyendir” (Zümer 53. Ayet ). Vahşi, ancak bu üçüncü mektuptan sonra gelir ve Allah Rasulü’ne biat eder. Taptuk Emre'den Hz. Vahşi (ra.): YouTube Link
Hiçbir konuda Allahu Teala'dan ümit kesilmemeli ki bu kafirlerin işidir. Ve o zaman tövbeniz kabul olmaz ve azap sizi bekler.
"... Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü kafir olan bir kavimden başkası O'nun rahmetinden ümidini kesmez." (Yusuf 87. Ayet)

ZİKRİN FAZİLETİ -/- FAZİLETLİ 3 ZİKİR -/- BESMELE -/- PEYGAMBERİMİZE SALAVAT GETİRMEK -/- SALAVATIN 42 FAYDASI -/- FAZİLETLİ SALAVATLAR -/- İHLAS


YETMİŞSEKİZİNCİ MEKTÛB

    Bu mektûb, yine Cebbârî hâna yazılmışdır. Sefer der Vatan ve seyr-i âfâkî ve enfüsî bildirilmekdedir: 
    Allahü Teâlâ, doğru olan bu islâmiyyetin caddesinde ilerlemek ihsân eylesin! Dehli ve Egre yolculuğundan geri döneli birkaç gün oldu. Alışdığımız vatanda yine yerleşdik. (Vatanı sevmek îmândandır) hadîs-i şerîfinde bildirilen sevgi, kendini gösterdi. [Bunun hadîs olduğu (Mesnevî)de de bildirilmekdedir.] Vatana kavuşdukdan sonra, yolculuk olursa, vatan içinde olur. (Sefer der Vatan) Nakşibendiyye büyüklerinin “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” temel sözlerinden biridir. Bu tarîkatde bu seferi, dahâ başlangıcda tatdırırlar. Nihâyeti başlangıcda yerleşdirdikleri buradan belli olur. Bu yolun yolcularından dilediklerini (Meczûb-i sâlik) yaparlar. İnsanın dışında ilerletirler. (Seyr-i âfâkî) denilen bu dış yolculuk bitdikden sonra (Seyr-i enfüsî) denilen insanın içindeki yolculuğa başlatırlar. (Sefer der Vatan), bu ikinci yolculuk demekdir. Fârisî mısra’ tercemesi:
Bu büyük ni’meti, bakalım kime verirler? 
    Arabî beyt tercemesi:
Ni’mete kavuşanlara âfiyet olsun,
 Zevallı fakîr âşık, birkaç damlayla doysun. 
    Bu büyük ni’mete kavuşmak, ancak gelmişlerin ve geleceklerin efendisine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ” uymakla ele geçebilir. Bir kimse, kötü huylarını yok etmezse ve emrlere uyarak ve yasaklardan sakınarak kendini süslemezse, bu ni’metin kokusunu bile duyamaz. İslâmiyyetden kıl ucu kadar bile ayrılan bir kimsede ahvâl ve mevâcid hâsıl olursa, bunlara istidrâc denir ki, onu dünyâda ve âhıretde rezîl olmağa sürükler. Allahü teâlânın sevgili Peygamberine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” ayak uydurmayan bir kimse, felâketlerden kurtulamaz. Birkaç günlük dünyâ hayâtını, Hak teâlânın râzı olduğu şeyleri yapmakla geçirmelidir. Bir kimsenin işlerinden, onun sâhibi râzı olmazsa, onun yaşaması nasıl olur? Hak teâlâ, onun büyük, küçük her yapdığını bilmekde ve görmekdedir. Hâzırdır ve nâzırdır. Utanmak lâzımdır. Eğer bir kimsenin, onun çirkin ve kötü işlerini gördüğünü anlasa, onun gördüğü yerde bozuk birşey yapmaz. Ayblarını, kusûrlarını onun gördüğünü istemez. Müslimânlara ne oldu ki, Hak teâlânın hâzır olduğunu bilerek, Onun beğenmediği şeyleri yapmakdan sıkılmıyorlar? Bu nasıl müslimânlıkdır? Hak teâlâya, kendi kusûrlarını gören bir kimse kadar kıymet vermiyorlar. Nefslerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozuk olmasından Allahü teâlâya sığınırız. Hadîs-i şerîfde, (Lâ ilâhe illallah diyerek îmânınızı tâzeleyiniz!) buyuruldu. Şânı, şerefi çok büyük olan bu sözle her ân, îmânı tâzelemeli. Uygunsuz işlerin hepsinden Allahü teâlâya tevbe etmeli, Ona yalvarmalıdır! Belki, tevbe etmek için başka zemân ele geçmez. Hadîs-i şerîfde, (Sonra yaparım diyenler helâk oldu) buyuruldu. Ya’nî, iyi işleri gecikdirenler, bu günün işini yarına bırakanlar aldandı, ziyân etdi. Boş zemânı kıymetlendirmelidir. Bu zemânlarda, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmalıdır. Tevbe yapabilmek, Hak teâlânın büyük ni’metlerinden biridir. Hak teâlâdan, her ân bu ni’meti istemelidir. İslâmiyyeti iyi bilen ve hakîkat âleminden haberi olan Allah adamlarından yardım beklemeli, bunlardan imdâd istemelidir. Böylece, Hak teâlânın lütfuna kavuşarak, Onun mukaddes tarafına çekilir. Ona karşı baş kaldıramaz olur. İslâmiyyetden kıl ucu kadar ayrılık bulundukça, kendini tehlükede bilmelidir. Bu ayrılıkların, uygunsuzlukların hepsini yok etmelidir. Fârisî beyt tercemesi:
Kurtulurum sanma sakın, ey Sa’dî hoca! 
Muhammed aleyhisselâma uymadıkca. 
    Ehlüllah, ya’nî Allah adamlarına karşı gelmekden çok sakınmalıdır. Hele arada pîrlik ve rehberlik bağı varsa ve ondan istifâde yolu açılmış ise, onun ufak bir şeyini beğenmemek, öldürücü zehr olur. Dahâ çok yazmağa lüzûm yok sanırım. Bu birkaç kelime de, aramızdaki muhabbet ve ihlâs dolayısı ile yazıldı. Sizi usandırmıyacağımızı sanırım.
    Şununla da başınızı ağrıtayım ki, Molla Ömer ve Şâh Hüseyn, temiz kimselerin çocuklarıdır. Hizmetinizde bulunmak istiyorlar. Hizmetcileriniz arasına girmeleri umulur. İsmâ’îl de bu dilekle hizmetinize gelmişdir. Bineceği yok ise de, hâline uygun bir iş bulacağı ümmîdindedir. Başınızı dahâ ağrıtmıyayım. Vesselâm, vel-ikrâm.