1 Eylül 2014 Pazartesi

ÖLÜMÜ HATIRLAMANIN FAZILETİ



  Ölümü Hatırlamanın Fazileti ve Bu Husustaki Teşvikler
Ölümün Mukaddimeleri ve Sûr`un Üfürülüşüne Kadar Ölümden Sonraki Ahvâl
Birinci Kısım
Dünyaya dalan, dünyaya aldanan, şehvetlerine köle olan bir kimsenin kalbi, şüphesiz ki ölümün zikrinden gaflet gösterir. Ölümü hatırlamaz. Kendisine ölüm hatırlatıldığında bunu hoş karşılamadığı gibi ölümden nefret eder. Onlar o kimselerdir ki Allah onların hakkında şöyle buyurmuştur:
De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır! Sonra hem gizliyi, hem de aşikârı bilen (Allah`a) döndürüleceksiniz O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.(Cuma/8)
İnsanlar, ya dünyaya dalan veya tevbe edip başlayan veyahut da sonuna varan bir âriftir.
Dünya`ya dalan kimse ölümü hatırlamaz. Eğer hatırlarsa, elinden kaçırdığı dünya için üzüldüğünden dolayı hatırlar. Onun zemmiyle meşgul olur. Bu kimseyi, ölümü hatırlaması Allah`tan daha da uzaklaştırır.
Tevbe edene gelince, o kalbinde korkunun kabarması, tevbesinin tamamlanması için ölümü çokça hatırlar. Bazı zamanlar tevbesi tamam olmadan önce kendisini kapıp götürmesinden korktuğu için ölümden hoşlanmaz. O ölümü hoş karşılamamakta mazurdur. Bu durum, şu hadîsin kapsamına girmez.
Kim Allah`ın mülâkatından hoşlanmazsa, Allah da onun mülâkatından hoşlanmaz.2
Zira bu kimse, ölümden ve Allah`ın mülâkatından hoşlanmıyor değildir. Kusurundan ötürü Allah`ın mülâkatının elden kaçmasından korktuğu için ölümü istemez. Bu kimse, tıpkı dostunu razı edecek bir şekilde onu ağırlamak için hazırlık yapmakla meşgul olduğu için dostu ile buluşmaya geciken bir kimse gibidir. Bu kimse, dostuyla buluşmaktan hoşlanmıyor değildir. Böyle davranmasının sebebi, ölüme hazırlık yapması ve ölümden başka bir meşguliyetinin olmamasıdır. Aksi takdirde dünyaya dalan kimselerin safına iltihak etmiş olur.
Amacına ulaşan ârif, daima ölümü hatırlar! Çünkü ölüm, dostuyla buluşma zamanıdır. Dost, dostuyla buluşma zamanını asla unutmaz! Arif kişi, çok zaman ölümün geciktiğini düşünür. Onun gelmesini ister ki günahkârların evinden kurtulsun, âlemlerin rabbinin komşuluğuna intikal etsin!
Hz. Huzeyfe ölüm döşeğinde iken şöyle demiştir: `Bir dosttur ki fakirlik üzerine geldi. Gelmesinden pişman olan kurtulmasın. Yârab! Eğer katında fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölüm yaşamaktan daha sevimliyse ölümü bana kolaylaştır ki sana kavuşayım`.
Bu bakımdan tevbe eden bir kimse ölümü hoş karşılamamak hususunda mazurdur. Ârif kişi ise, ölümü sevip mazurdur. Rütbe bakımından bu ikisinden de daha yüksek olan kimse, işini Allah`a havale eden kimsedir. Kendi kendine ne ölümü, ne de hayatı seçmez. Onun için en sevimli olan şey, Allah katında en sevimli olan şeydir. İşte bu kişi, sevgi ve teslimiyetin aşırılığından, teslimiyet ve rıza makamına varmıştır. Bu makam, varılacak makamların sonuncusudur. Her durumda ölümün anılmasında sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünyaya dalan bir kişi bile, ölümün zikrinden ötürü dünyadan uzaklaşır; zira onun nimeti, ölümün anılmasından ötürü bulanır, lezzetinin berraklığı karışır. İnsan için lezzet ve şehvetleri bulandıran her şey, kurtuluş sebeplerindendir. 
 Müslim ve Buhârî

İMAM I AZAM
                             İHYAU  ULUMİDDİN

8 Ağustos 2014 Cuma

ÜMMETİMDEN BİRİ BANA SALAVAT GETİRİRSE



Hz. Peygamberimizden (S.A.V.) şöyle rivayet edilmiştir: 

— Ümmetimden bir kimse,, bana bir salavat getirse, Cenabı Hak bir melek halk edip, o salavatı benim kabrime getirerek: «Ya Rasûlallah! Fülan şehirde, fülan mahallede bir kimse sana bu salavatı getirdi.» der. Ben de, var o kimseye 10 kerre salavat getir, yarın mahşer gününde hesabsız ve azabsiz olarak cennete dahil olsa gerektir derim. O melek daha sonra semaya yükselerek, Hak Celle ve Âlâ Hazretlerine o kimsenin bir kerre salavat getirdiğini arz eder. Cenabı Hak da: 

— «Var o kuluma 10 kerre salavat getir.» buyurur. Eğer 10 kerre salavat getirdiğini haber verirse, Hz. Allah o kulunu cehennem azabından halâs ederek cennet ile müjdeler. Ve o salavat-ı şerifenin harfleri sayısınca bir melek yaratır ki, 360 başı ve o kadar yüzü, ağzı ve dili olduğu halde, kıyamete kadar tesbîh u takdîs okuyarak sevabını o kimseye bağışlarlar, buyurdu. (Sallallahu Aleyhi ve Âlittayyibîn'et-Tâhirîne, Ecmaîn) 


23 Temmuz 2014 Çarşamba

KADİR GECESİ'NDE NE YAPILIR?

 Akşam namazından sonra evvâbîn namazı kılınabilir. 
“Her kim akşam namazından sonra altı rek’at namaz kılarsa, günahları denizköpüğü kadar bile olsa affedilecektir.”  (Taberânî)  
2şer rekat şeklinde sabah namazının sünneti gibi kılına bilir. Kılınış ek

20 Temmuz 2014 Pazar

TEMKİN ORUÇUN TEMEL DIREKLERINDEN


--Namaz ve İmsak Vakitleri Hakkında

Muhterem okuyucularımız; Takvimimizdeki namaz vakitleri dört hak mezhep -öncelikle hanefi mezhebi- imamlarının ictihatlarına dayanmaktadır.

Bu fıkhî esaslara göre hesaplama yapılırken enlem, boylam, saat dilimi, yükseklik, arazi genişliği gibi birçok astronomik, klimatolojik ve jeolojik unsurlar kullanılmaktadır. 

Bir yerin namaz vakitlerinin doğru olarak hesaplanabilmesi için; küresel üçgen formüllerinin ve diğer astronomik formüllerin fıkhî esaslara tam olarak tatbîki gerekmektedir. Bunun için hesaplamalarda sadece “geometrik değer” sonuçları değil, fıkhî ölçülere uygun olan “görülen değer” sonuçları esas alınmıştır. Mesela, güneşin doğuş-batışı için 'geometrik doğuş-batış' değil, çıplak gözle gözlenebilen 'görülen doğuş-batış' asıldır. Sadece geometrik değerlerin hesaplanması ile elde edilen değerler -bunların sapmasına sebep olan pek çok unsurdan dolayı- gerçek değerleri karşılayamamaktadır. Bu sebeple namaz vakitlerinin hakiki değerlerini koruyabilmek için İslâm âlimleri bazı zarurî tedbirler almışlardır. Bu tedbirler; geometrik değerlerin yine astronomi otoriteleri tarafından yaygın kabul gören ilmî teoriler, kurallar ve metotlar çerçevesinde düzeltilmesidir. İşte bu hakiki değerleri elde etmek için yapılan düzeltmelere “Temkin” adı verilmektedir. Temkin, daha ihtiyatlı olmak için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir. Bu düzeltmelerden sonra ortaya çıkan değerler fıkhî ölçülere uygun hale gelir. Binaenaleyh temkinsiz vakitlerin kullanılması sakıncalıdır.

Temkin ve diğer bilimsel yollarla sapmaları zarûrî olarak düzeltilmiş vakitler, asırlardan beri İslam aleminde kullanıldığı gibi; Türkiye'de de 1982 yılına kadar -Diyanet dahil- bütün takvimlerde kullanılmıştır. Fazilet takvimi de bunu kullanmaya devam etmektedir. Bu yeni bir uygulama değildir.

Bu kadar önemli olan ve asırlardan beri İslâm âlemi takvimlerinde kullanılagelmekte olan ve zamanın âlim ve fakîhleri ile mü'minlerin emîrleri tarafından tasvîp edilmiş bulunan temkin vakitleri 1983 yılından îtibaren Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 21.01.1982 gün ve 6 sayılı kararı ile Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından kaldırılmıştır. Diyânet İşleri Başkanlığı'nın bahis mevzuu tasarrufuna uymamız, her ne kadar kanûnî bir mecbûriyet değil idiyse de, her hangi bir ihtilâfa sebep olmamak için, 1983 ve 1984 yıllarında çıkarmış bulunduğumuz takvimlerimizde buna, istemeye istemeye biz de uymuştuk.

Ancak, bu tatbîkâtın büyük bir vebâli mûcip olacağını ilk anda görmüş ve bütün Müslümanların bilhassa Ramazan günlerinde çok dikkatli olmalarını ve takvimde gösterilen imsak vakitlerinden itibaren yeme-içme ve sair orucu bozan şeylerin derhal kesilmesi gerektiğini, vakitlerde artık en ufak dikkatsizliğin büyük vebâl olacağını; ayrıca günlük namazlarda, takvimlerde gösterilen vakitlerden hangisine kaç dakika ilâve edilip, hangisinden kaç dakika çıkarılması icap ettiğini her ayın sonunda, büyük hassâsiyetle ve tekrar tekrar îzah etmiş ve bununla da iktifâ etmeyerek, her türlü mânevî vebâlden sakınmak için, Diyânet İşleri Başkanlığı'nın kaldırdığı temkin vakitlerini, takvim yapraklarının ön yüzün alt satırında göstermiştik. 

Fakat maalesef, bütün bu gayretlerimizin istediğimiz netîceyi hâsıl etmekten çok uzak olduğunu, okuyucularımızın gerek mektup ve gerekse şifâhî olarak bu iki sene (1983-1984) içinde bize yapmış oldukları mürâcaatlardan tesbît ettik.   

Zîra Müslümanlardan pek çoğu, asırlardan beri hâsıl olan bir alışkanlıkla, “Nasıl olsa müsâadesi vardır!” diyerek imsaktan sonra beş-on dakika daha yemeye-içmeye devam ediyor. Oysa temkinli vakitlerin kullanıldığı takvimlerde bile böyle bir şey caiz değilken temkinsiz gösterilen imsak vakitlerinde hiç caiz olamaz. Çünkü beldenin arz üzerindeki yayılma durumu ve irtifa farklılıkları sebebiyle vakitleri çok kesin bir şekilde tesbit etmek de mümkün olmadığından temkinsiz vakitleri kullanmak hatalıdır.

Bu durum karşısında, Diyânet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun mezkûr kararına uymaya devam etmeyi son derece tehlikeli ve o nisbette de mânevî bakımdan mes'ûliyetli bulduk. Bu mes'ûliyetten kurtulmak için, 1985'ten îtibâren takvimimizde 1982 ve daha evvelki yıllarda Türkiye'de yayınlanan -Diyânet takvimi de dâhil- bütün takvimlerde gösterilen ve asırlardan beri kullanılagelmekte olan temkinli vakitler kullanılmıştır.

Yatsı vakti için güneşin 17 derece ufkun altına indiği, imsak vakti için de 19 derece ufka yaklaştığı anlar hesaba esas alınmıştır. Ayrıca, beldenin arz üzerindeki yayılma durumu ile irtifâ farklılıkları da nazar-ı dikkate alınarak lüzumlu temkinler vakitlere ilâve edilmiş veya çıkarılmıştır. 

Tatbik edilmiş bulunan bu temkinlere göre; öğle, ikindi ve yatsı namazı vakitlerine 10'ar dakika, akşam namazı vaktine 7 dakika ilâve edilmiş; imsaktan 10 dakika, güneşin doğuşundan da 5 dakika çıkarılmıştır. Ancak bunlar teknik değerlerdir.

Bu sebeple müslümanlara,
Takvimimizde verilen vakitlere riayette titizlik göstermelerini,
Namazlarını vaktin sonuna kadar geciktirmemelerini,
Oruca başlarken takvimimizdeki imsak vakitlerini kullanmalarını,
Sabah namazını ise imsak vaktinden en az 15-20 dakika sonra kılmalarını tavsiye ediyoruz. Daha erken kılınması isabetli olmaz.
Büyük Haydar Efendi'nin Usûl-i Fıkıh Dersleri kitabında, “Vaktinden evvel kılınan namaz sahih değildir. Musallî, vaktin hulûlünden (girmesinden) evvel namaz kılarsa, o namaz edâ edilmiş olmaz.” buyrulmuştur.
Kezâ Ahmed Bîcan Hazretleri'nin Envâru'l-Âşıkîn isimli eserinde de, “Vaktinden evvel kılınan namaz, gönül nûrunu söndürür; yerine zulmet girer.” buyrulmaktadır. 
Vakti girmeden bir namazı kılmak Allâh'ın emrine aykırı olduğundan, insanın rûhunu ifsad eder ve -vakti içinde kılmadığından- o namazı kılmamış olur.
Nisâ Sûresi'nin 103. âyet-i kerimesinde (meâlen) şöyle buyuruluyor: “Şüphesiz namaz, mü'minlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”

Namaz vakitleri:

Câbir bin Abdullah ile İbn-i Abbâs ve Ebû Hüreyre (r.anhüm)‘den rivâyet edilen hadîs-i şerîfte Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki:
“Cibrîl (a.s.) bana iki defa (yani iki gün) Beyt-i Muazzam'ın yanında imam oldu. 

İlk def'a güneşin gölgesi bir nalın tasması kadar uzadığında bana öğle, her şeyin gölgesi birer misli uzadığında ikindi, oruçlu orucunu açtığı vakitte akşam, şafak kaybolduğunda yatsı, oruçluya yemek-içmek haram olduğu vakitte sabah namazını kıldırdı. Ertesi gün öğle namazını her şeyin gölgesi bir misli, ikindi namazını iki misli olduğu, akşam namazını oruçlu iftar ettiği zamanda, yatsı namazını, gecenin sülüsüne doğru, sabah namazını da ortalık iyice aydınlandığı vakitte kıldırdı. Sonra da bana döndü ve:
'Yâ Muhammed, bu, senden evvelki peygamberin vaktidir. Namaz vakti işte bu ikişer vakitler arasındadır' dedi.”  
Ehl-i Sünnet âlimlerinin ve râsıdlarının (Allah onlardan râzı olsun) asırlar boyu bitmek tükenmek bilmeyen gayreti, çalışmaları, araştırmaları neticesinde astronomi esaslarına uygun olarak tesbit ettikleri namaz vakitlerine ait güneş'in derece değerleri ise, aşağıda beyan edilecektir. Bu vakitlerin dışında indî olarak kendi kafasından vakit îcad etmek, uydurmak -Allah korusun- çok büyük mes'ûliyeti mûciptir.

ÖĞLE NAMAZI VAKTİ
Cebrâil aleyhisselâm'ın namaz vakitlerini bildirmek için nüzûlü, Mîrac Gecesi'nin hemen akabindeki günde vukû bulmuş ve ilk kıldırdığı namaz salât-ı zuhur (öğle namazı) olduğundan bu namaza, salât-ı ûlâ (birinci namaz) denilmiştir.

Astronomi bakımından da öğle namazının vakti diğer vakitlerin mebdei; başlangıcı olmuştur. İlk olarak öğle namazının vakti hesap edilir, diğer vakitlerin hesabı ondan sonra ve ona istinâden yapılabilmektedir.

Gündüzün tam ortasında güneşin en yükseğe çıktığı noktadan alçalmaya başladığı zaman -ki, buna zevâl vakti denir- öğle namazı vakti başlar ve ikindi namazının vaktine kadar devam eder. İkindi namazının birinci ve ikinci ikindi olmak üzere iki vakti vardır. Bu vakitlerle alâkalı tafsilât ikindi namazı vakti izah edilirken verilecektir. 

İKİNDİ NAMAZI VAKTİ

Güneş gündüz en yüksek noktaya çıktığı anda, Nısfü'n-Nehâr Kavsi (yani, bulunulan yerin meridyeni) üzerindedir ve bu anda her şeyin gölgesi en kısadır. Her şeyin gölgesinin en kısa olduğu bu zamana “Fey'-i zevâl” denilir.

Bir cismin fey'-i zevâldeki gölgesine o cismin boyu kadar daha gölge inzimam ettiği (eklendiği)nde, yani cismin gölgesi fey'-i zevâl + cismin yüksekliği kadar uzunlukta gölge boyuna geldiğinde, ikindi namazının birinci vakti girmiş olur. Buna “Asr-ı evvel” denir ve bu imâmeyn kavlidir.

Cismin fey'-i zevâldeki gölgesine o cismin boyunun iki misli kadar daha gölge inzimam ettiği (eklendiği)nde de ikindi namazının ikinci vakti girmiş olur ki buna “asr-ı sânî” denir ve bu İmâm-ı A'zam'ın kavlidir. 

Bir kimse öğle namazını birinci ikindi vaktinden on dakika evveline  kadar kılamaz ise, ikinci ikindi vaktine on dakika ka-
lıncaya kadar kılabilir ve ikindi namazını da ikinci  ikindi vakti girdikten sonra kılar. Takvimimizde asırlarca Osmanlı Devleti'nde müftâbih (kendisiyle fetva verilen) ve mâ'mûlünbih (kendisiyle amel edilmiş) olan birinci ikindi, yani asr-ı evvel kullanılmıştır.

AKŞAM NAMAZI VAKTİ

Eimme-i Erbaa (İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe, İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed bin Hanbel rahimehümullah) indinde, güneş ufukta battıktan sonra güneşin merkezi, ufuktan bir derece aşağı indiğinde akşam namazı vakti girer. Akşam namazının son vakti ihtilâflı olduğundan ihtiyâten yatsı vaktinden 15-20 dakika evvel bitirilmiş olmalıdır. Bunun için yatsı vaktinin erken girdiği günlerde15 dakika evvelki, geç girdiği günlerde de 20 dakika evvelki vakitleri kullanmalıdır. Yani, yatsı vakti girmezden 15 veya 20 dakika evvel akşam namazı kılınmış olmalıdır.
Bununla beraber sıkışık durumlarda, yatsı namazının vakti girinceye kadar da akşam namazı edâ edilir, kazâya bırakılmaz.

YATSI NAMAZI VE İMSÂK VAKTİ

Güneş battıktan sonra, ufkun altında alçalmaya devam eder. Bu arada ufuk bir süre kızıl bir renk alır, ardından da kısa süreli bir beyazlık devam eder. Güneş battıktan sonra ve doğmadan önce gökyüzünde güneş ışınları atmosfer içinde kırılma ve dağılmaya uğrar. Bunun neticesi olarak görülen atmosfer içinde güneş ışınlarının yansımasından kaynaklanan kızıllık ve beyazlığa Astronomi'de “Tan hâdisesi” denir. Akşam vaktindeki tan hâdisesine “şafak” da denilir. Modern astronomi cihazlarıyla yapılan ölçümlere göre bu hâdise, güneş battıktan sonra güneşin ufuktan -17 derece alçalmasına kadar devam eder. Bu andan itibaren güneş ışınları atmosfere giremez, gözden kaybolur ve gece başlar.

İslâm âlim ve râsıdlarına göre; Akşamleyin güneş ufuktan -17 derece aşağı indiği zaman ufuktaki kızıllık kaybolur, bu vakit, yatsının başlangıcıdır.

SABAH NAMAZI VAKTİ

Gece yarısı güneş, en aşağı noktaya indikten sonra tekrar yükselmeye devam eder. Güneş ufuktan -19 dereceye geldiğinde bu sefer doğu ufkunda tan hâdisesi (fecr) meydana gelir. “Fecr-i sâdık” başlar ve gece nihâyet bulur. Güneş ufuktan inebileceği en aşağı noktaya indikten sonra, tekrar yükselmeye başlar; ufka -19 derece yaklaştığı anda ise kızıllıktan evvelki beyazlık başlar, fecr-i sâdık doğar; bu an imsâk vaktidir. Güneş ufuktan doğmadan evvel, güneşin merkezi ufka 1 derece yaklaştığı anda sabah namazının vakti biter ve güneş doğar. 
Hanefî mezhebine göre Sabah namazı takvimimizdeki imsak vaktinden en az 15-20 dakika sonra kılınabilir. 

Hanefî mezhebine göre sabah namazını, güneşin doğmasından 45 dakika öncesi kılmak müstehaptır. 

Şâfiî mezhebine göre ise, fecr-i sâdıkın doğmasıyla birlikte, yani imsaktan en az 15-20 dakika geçtikten sonra kılmak efdaldir. Maamâfih Hanefî mezhebi mensupları da, Ramazan ayında ve zarûri hallerde, sabah namazlarını fecr-i sâdıkın; ikinci fecrin doğmasıyla (imsaktan 15-20 dk. sonra) birlikte kılabilirler.

Güneşin doğuşu, öğle vaktinden ne kadar önce ise, batışı da o kadar sonradır. Yani güneşin doğuş ve batış vakitleri öğle vaktine (güneşin en yüksek noktada olduğu vakte) göre mütenâzır (simetrik)dır.

Takvimimizde yer alan namaz vakitleri hakkında, uzun bir ilmî tetkik neticesinde hazırladığımız bu açıklamada, göremediğimiz bazı hatalarımızdan dolayı Cenâb-ı Hakk'ın afvına ve okuyucularımızın derin müsâmahalarına sığınırız. Muvaffakiyet Allahü Teâlâ'dandır.
MÜSLÜMAN OTURMA SORGULA VE HAREKETE GEÇ

1)NAMAZ KILIYORSAN NİYE KILDIĞINI BİL
-KILMIYORSAN DA NEDEN KILMADIĞINI KENDİNE SOR
2)ORUÇ TUTUYORSAN NEDEN TUTTUĞUNU BİL
-TUTMUYORSAN DA NEDEN TUTMADIĞINI KENDİNE SOR
3)YAŞIYORSAN NEDEN YAŞADIĞINI BİL
4)MÜSLÜMANIM DEYİP NEDEN MÜSLÜMAN GİBİ YAŞAMADIĞINI BİL
BASİTÇE VE ÇOK KISA CEVAPLARLA
1)NEDEN NAMAZ KILIYORUZ.KISACA...SADECE FARZ OLDUĞU İÇİN Mİ?HAYIR.FARZ OLMA NEDENİ BİZ ACİZ KULLAR, İBADETE EN LAYIK,ÖNÜNDE EĞİLMEYE EN LAYIK ALLAH'A İBADET ETMEZDİK CENNETİ DE KAZANAMAZDIK. ALLAH'A NANKÖRLÜK ETMEMEK İÇİN NAMAZ KILIYORUZ...
*Beş Vakit Namazın Farz Olunuşu
Beş Vakit Namazın Farz Olunuşu gönderen: Sohbetler7  

2)NEDEN ORUÇ TUTUYORUZ.KISACA... NEVSİMİZİ VE ARZULARIMIZI DİZGİNLEMEK, HER GÜN AÇ YATAN İNSANLARI ANLAMAK İÇİN...

3)YAŞAMANIN NEDENİ “Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp kulluk etsinler diye yarattım.“(Zariyat, 51/56)

4)NEDEN MÜSLÜMAN GİBİ YAŞAMIYORUZ. ÇÜNKÜ TAKLİTÇİ OLARAK KALIYORUZ İSLAMI ÖĞRENMEK İÇİN DOĞRU KAYNAKLI İSLAMİ KİTAPLAR OKUMUYORUZ. NEFSİMİZ HEP RAHAT YAŞAMAYI İSTER. DOĞRU İSLAMIN ZORLUKLARI VAR AMA İBADETTEN TAT ALMAYA BAŞLAYINCA DEVAMLI İBADET ETMEK İSTİYECEKSİNİZ.

“İlim talep etmek / öğrenmek her Müslümana farzdır.”(İbn Mace, Mukaddime, 17). [OKUYUP ÖĞRENMEK İÇİN İLMİHAL AL HEY MÜSLÜMAN]

“Allah’tan gereği gibi korkanlar / ona saygı duyanlar ancak âlimlerdir.” (Fatır, 35/28)
http://www.camlicakitap.com/ (DOĞRU BİLGİ DOĞRU KAYNAKTAN ALINIR)

6 Temmuz 2014 Pazar

Teheccüd Namazının Fazileti

Peygamber Efendimiz (s.a.s), Sahih-i Müslim`de Ebû Hureyre (r.a)`dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte teheccüd namazının en faziletli vaktini şöyle belirtmiştir: "Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece namazıdır. Geceyi iki kısma bölersen son kısmı namaz için en faziletli vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen ortası en faziletli vakittir"(Tecrid-i Sarih Terc. IV, 16).Teheccüd namazı çok faziletli bir namazdır. Kur`an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde teheccüd namazı kılmaya teşvik edilmiş ve bu namazı kılanlar övülmüştür. Yüce Rabbimiz geceleyin kalkıp teheccüd namazı kılanlar hakkında şöyle buyurur:"Onların yanları yataklarından uzaklaşır (teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerini aydınlatıcı ne güzel (nimetlerin) saklandığını hiç kimse bilmez" (es-Secde, 32/16-17).Ebû Hureyre (r.a)`dan rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Geceleyin kalkıp namaz kılan ve karısını uyandırarak ona da kıldıran, şayet kalkmak istemezse yüzüne su serpen erkeğe Allah rahmet eder, (günahlarını bağışlar). Yine geceleyin kalkıp namaz kılan ve kocasını uyandıran, kalkmak istemezse yüzüne su serpen kadına da Allah rahmet eder (günahını bağışlar)"(Ebû Davûd, Salâtü`tTatavvu`, 18).Hadis-i şerif insanı teheccüd namazı kılmaya teşvik ettiği gibi, aile fertlerini kaldırıp onlara da bu faziletli namazı kıldırmaya teşvik etmektedir.Yine Ebû Hureyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) Peygamber Efendimiz (s.a.s)`in şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Kim geceleyin uyanır ve karısını da uyandırarak beraberce iki rekat namaz kılarlarsa, Allah`ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar" (Ebû Davûd, Vitr, 13). Allah`ı çok zikreden erkek ve kadınlar ise Allah`ın mağfiret ve mükâfatına nail olacaklardır. Kur`an-ı Kerimde onlar hakkında "Allah`ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte Allah bunlar için bağış ve büyük mükâfat hazırlamıştır" (el-Ahzab, 33/35) buyurulmuştur.Bir kimse itiyat haline getirdiği teheccüd namazını özürsüz yere terketmemelidir. Hz. Âişe validemizin şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Gece namazını terketme. Çünkü Resulullah (s.a.s) onu terketmezdi. Hasta ve yorgun olduğun zaman oturarak kılardı" (Ebû Davûd, Salatu`t-Tatavvu`, 18) Yine Hz. Âişe validemiz, "Resulullah (s.a.s)`e namazın en sevimlisi az da olsa devam edileni idi. Resulullah (s.a.s) bir namazı kılmaya başladığı zaman ona devam ederdi" demiştir (Buhar, Savm, 52).Teheccüd namazı Hz. Peygamber'e farzdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey Muhammed! Gecenin bir bölümünde uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere, Kur'an'la gece namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı Mahmuda erdireceğini umabilirsin" (el-İsrâ,17/79). Bu namaz diğer müslümanlara sünnet veya müstehap derecesindedir.Teheccüd namazına diğer müminleri de teşvik eden ayet (bk. el-Müzzemmil, 73/20; es-Secde, 32/16; el-Furkân, 25/63, 64; ez-Zâriyât, 51/17, 18; Âli İmrân, 3/16, 17) ve hadisler vardır. Abdullah b. Ömer (r.a)'nın kendisini rüyada cehennemde görmesi ve bir meleğin yaklaşarak "korkma" demesini Resulullah (s.a.s)'a anlatması üzerine, Allah elçisi şöyle buyurmuştur:" Abdullah ne iyi adamdır. Fakat kalkıp gece namazı kılmayı âdet edinseydi ne iyi olurdu ". Abdullah b. Ömer, bundan sonra gece uykusunu azaltmıştır. Buradan teheccüd namazına devam eden her ferdin iyi olarak anılmaya lâyık olduğu anlaşılır (ez-Zebîdî, Sahîh-ı Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Ankara 1982, IV, 29, 30, H. No: 576). Başka bir hadiste şöyle buyurulur:"Gece namazına devam edin. Çünkü gece namazı kılmak sizden önceki salih kulların âdetidir. Rabbinize karşı bir taattır, kötülükleri örtücü ve günah işlemekten alıkoyucudur" (Tirmizî, Deavât, 101).Hz. Bilâl (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan sâlihlerin adetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefârettir, bedenden hastalığı kovucudur." [Tirmizî, Da'avât 112, (3543, 3544).]Hadiste teşvik edilen gece kalkması (kıyâmu'lleyl) öncelikle teheccüd namazını da içine alan bir kalkmadır. Resûlullah da pek çok hadislerinde teheccüde teşvik etmiştir. Bazı hadis kitaplarımızda ilgili hadisleri toplayan müstakil bölümler mevcuttur.Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadedinde olduğumuz hadiste kıyâmu'lleyl'in şu  neticelerini hatırlatıyor:* Allah'a yaklaştırır. Yine O'nun rahmetini celbe vesîle olur.* Günahlardan uzaklaştırır, yani günah işletmez. Cenâb-ı Hakk "Namazın kötü ve çirkin işlerden koruyacağı" (Ankebut 45); "İyi amellerin kötü amelleri gidereceği" (Hud 114) garantisini vermektedir.* Günahlara kefâret ve örtü olur.* Bedenden hastalıkları çıkarır, sıhhate vesile olur.Ubâdetu'bnu's-Sâmit (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:"Geceleyin kim uyanırsa şunu söylesin:"Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na aittir,  O herşeye kâdirdir. Hamd Allah'a aittir, Allah münezzehtir, Allah büyüktür, bütün amel ve ibadetler için gereken güç ve kuvvet Allah'tandır. Sonra Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular: "Rabbim beni affet!"  desin veya dua ederse duasına cevap verilir. Eğer abdest alır ve namaz kılarsa namazı kabul  edilir." [Buhârî, Teheccüd 21.]Sözlerin en doğrusunu söyleyen haberlerin en hakikatlısını konuşan, beyanları, müjdeleri her çeşit mübalağa ve mücazefeden uzak olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu hadiste haber verdiği büyük avantajın kıymetini takdir etmenin ehemmiyetini anlayan büyüklerimizden bazıları,"Allah kimin tek bir hasenesini (hayırlı işini) kabul etse, artık ona azab etmez. Çünkü Allah Teâlâ işlerin neticelerini bildiği için  sonra iptal edeceği bir şeyi önceden kabul etmez. Kişi yaptığı hayrın boşa gitmeyeceğinden emin oldu mu azab görmeyeceğinden de emin olmalıdır."Bu gerçeğe binaen Hasan Basrî Hazretleri şöyle demiştir:"Allah'ın tek bir secdemi kabul ettiğini bilmeyi ne kadar isterdim."Muğîre İbnu Şu'be (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine: "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)" denildi."Şükredici bir kul olmayayım mı?" cevabını verdi." [Buhârî, Teheccüd 16, Tefsîr, Feth 1, Rikâk 20; Müslim, Sıfâtu'l-Münâfikîn 79, (2819); Tirmizî, Salât 304, (412); Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 17, (3, 219).]Kurtubî bu hadis vesilesiyle, bir yanılğıya dikkat çeker: Bu soruyu Resûlullah'a soran kimse, yani günahının affedilmiş olmasına rağmen ibadet yapmak için meşakkate girişinin sebebini soran kimse zannetmiştir ki: "Allah'a günahlardan korkulduğu için, mağfiret, merhamet taleb etmek gayesiyle ibadet edilir, öyle ise kim mağfirete mazhar olduğu kanaatine varırsa artık ibadete muhtaç değildir." İşte Resullah'ın cevabı bu inancın yanlışlığına dikkat çekmekte, ibadet yapmaya bir başka sebep göstermektedir: Bu sebep, bir kimsenin  hiç de müstehak olmadığı bir  nimete kavuşması, mağfirete mazhar olmasıdır. Bu hal, herkese çokça şükür etmek gerektiğini ortaya koyar. Çünkü:Şükür, nimeti itiraftır ve nimete mukabil hizmet etmektir. Yani, kişi kendisine gelen iyiliğin hakkı olmadığı halde verildiğini bilirse işte bu şükürdür. Teşekkür etmek, bu durumda iyilik yapana: "Sen bana hakkım olmayan iyilikte bulundun, ben bunun idrakindeyim, sana memnuniyetimi; iyiliğini, lütfunu anladığımı ifâde ediyorum"demektir.Kıyâmu'l-leyl ile, yani gecenin değerlendirilmesiyle alakalı ilâhî emir Hz. Peygamber'e peygamberliğin ilk yıllarında geliyor. Yani gecenin tanzimi üzerine gelen ve gecenin büyük bir bölümünün uyanık geçirilmesini emreden Müzzemmil sûresi, geliş (nüzûl) sırası itibariyle 3. sırada yer almaktadır. Demek ki, ilk ilâhî emirlerden biri gecenin değerlendirilmesi ve tanzimi olmuştur. Halbuki gündüz vaktinin tanzimini böylesine teferruâtla ele alan bir âyet hiçbir zaman nâzil olmamıştır.Bu durumu, gecenin beşerî hayattaki ehemmiyetiyle izah edebiliriz. Gerek başarıda ve gerekse başarısızlıkta olsun, insana hayatı boyunca derin ve kesin te'sir icrâ eden hususlardan biri, gece hayatıdır. Gece, insan hayatının yarısını teşkil ettiği halde, ihmal edilme, gafletle geçirilme tehlikesine maruzdur. Şu halde, ikaz ve uyarıların, ciddi dikkat çekmelerin bu hususta daha çok olması gerekmektedir. Kur'ân bunu yapmıştır.İlâhî emirle geceyi tanzim edip değerlendirecek olan insan, gündüz vaktini de azami şekilde değerlendirecek demektir. Zira gece mes'elesinde muvaffakiyet bir azim, gayret ve irade işidir, şuur işidir.Zor olanı halleden, kolay olanda  takılır mı? Geceyi ihyâ eden, gündüzü öldürür mü? Bu hikmete binaen, daha peygamberliğin başında Cenâb-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a zamanı iyi kullanma dersini vermek için kıyâmu'lleyl'i emretmiştir.Hz. Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in mûcizevi başarısında, gecenin değerlendirilmesi olan kıyamu'lleyl'in mühim payını görmemek mümkün mü?Gerek uhrevî kurtuluşunu ve gerekse İslâm'ın tekrar teâlisini gaye edinenlerin, rahmet-i Rahman'ın celb ve tecellisinde böylesine müessir bir vasıtayı şevkle tutmaları, kıyâmu'lleyl kapısından vecdle girmeleri gerekmez mi? (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi) http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/156783/teheccud-namazinin-onemi-ve-fazileti-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html

TEHECCÜD NAMAZI KILANLAR ÖVÜLMÜŞTÜR

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), o sırada genç bir çocuk olan Hz. Ömer'in oğlu Abdullah (r.anhümâ) için;"Abdullah ne iyi bir adamdır. Eğer gece kalkıp namaz kılmayı âdet edinse." buyurmuşlardır. Abdullah İbn-i Ömer (r.anhümâ), "Ben bundan sonra gecenin az bir kısmında uyur, kalanında teheccüd namazı kılar, ibadetle meşgul olurdum." demiştir. İmam-ı Kastalanî büyük bir zatın şöyle dediğini bildiriyor: "Cenâb-ı Hak bazı sâdık ve ihlâslı kullarına şöyle ilham buyurmuştur: Benim birtakım kullarım vardır ki onlar bana ibadet ederler, ben de onlara muhabbet ederim. Onların bana aşkı ve iştiyakı vardır, ben de onlara müştâkım. Onlar beni zikrederler, ben de onları mağfiret ederim.Ey mü'min kulum! Sen de onların yolunda gidersen sana da muhabbet ederim. Mü'min kul sorar:Bu sevgili kullarının şiarı; alâmetleri nedir yâ Rabbi? Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:"Bu sâdık kullarım kuşların yuvalarını özlediği gibi akşamı özlerler. Gece karanlığı çökünce yüce dergâhıma karşı ayakta namaza dururlar, tevazu ile secdeye kapanırlar. Bana, kendi kelamımla; Kur'ân okuyarak münacatta bulunurlar ve nimetlerime şükrederler. Bu sadık kullarıma ilk ihsanım onların kalplerine rahmet pınarından akıtıp saçmaktır.Teheccüd namazının büyük feyiz ve fazileti âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle beyan olunmuştur. Bunları sıdk ve ihlâs ile okuyup öğrenen hiçbir mü'minin gönlünde bu ibadete iştiyak duymaması mümkün değildir.Seher vakti gözü ve kalbi uyanık, Allâhü Teâlâ'nın divanına duran her teheccüd sahibi, sakin bir bahar yağmuru gibi kalbine ilâhî feyzin döküldüğünü hisseder, o günü baştanbaşa o neşe ile yaşar ve yarının teheccüd vaktini özler.
Fazilet Neşriyat Ticaret A.Ş.

“KULUM BANA ANCAK NAFİLELERLE YAKLAŞIR”

“KULUM BANA ANCAK NAFİLELERLE YAKLAŞIR”

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurdu ki:“Teheccüd namazı da bu yolun zarûriyyâtındandır. Bir zaruret olmadıkça terk etmemeye gayret etmek lazımdır...Gecenin sonunda uyanabilmek (o vakti ihya etmek) için, yatsı namazını kılıp faydasız şeylerle meşgul olmadan gecenin evvelinde hemen uyumak lazımdır.Bu vakitte, istiğfar ve tevbe etmek, iltica ve tazarruda bulunmak, isyan ve günahlarını hatırlamak, noksanlarını, ayıplarını hatırlamak, âhiret azâbından ve ebedî azâbdan korkmak ganîmet bilinmelidir. Allâhü Teâlâ’dan af ve mağfiret istemeli ve yüz defa “Estağfirullâhe’l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyu’l-kayyûm ve etûbu ileyhi sübhânehû” kelimelerini kalben teveccüh ederek diliyle söylemelidir.Bu istiğfarı ikindi namazını kıldıktan sonra da -abdestli veya abdestsiz- yüz defa aynı şekilde hiç ihmal etmeden söylemelidir. Hadîs-i şerîfte  “Amel defterinde çok istiğfâr bulunan kimseye müjdeler olsun!” buyrulmuştur.Eğer kuşluk namazını kılmak mümkün olursa, bu çok büyük bir nimettir. İki rek’at bile olsa, devamlı olarak bunu kılmaya gayret etmelidir. Kuşluk namazı, teheccüd namazı gibi en fazla on iki rek’attir. Vaktin ve hâlin îcâbına göre kılınanı da ganîmettir.Her farz namazdan sonra Âyetü’l-kürsî’yi okumağa gayret etmelidir. Hadîs-i şerîfte “Kim her farz namazdan sonra Âyetü'l-kürsî'yi okursa, cennete girmesine yalnız ölüm mâni olur.” buyrulmuştur.Yine beş vakit farzdan sonra otuz üç kere ‘Sübhânellâh’, otuz üç kere ‘Elhamdülillâh’ ve otuz üç kere de ‘Allâhü Ekber’ deyip aded yüze tamam olması için de bir kere ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît ve hüve alâ küll-i şey’in kadîr’ denilmelidir.Yine her gün ve gece yüz defa “Sübhânallâhi ve bi-hamdihî” demeye devam etmelidir. Zira bunda çok büyük sevab vardır.” (Mektubât-ı İmâm-ı Rabbânî, 3/17)  Copyright © 2014 Fazilet Neşriyat Tic. ve A.Ş

MEKTÛBÂT


13 Haziran 2014 Cuma

İhlas süresi

İHLÂS SÛRESİ OKUMAKNIN FAYDALARI

İhlâs sûresini yani “Kulhüvü ehad” okumak çok fazîletlidir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
-“İhlâs sûresini okumak, Kur’ân-ı kerîmin üçte birini okumaya denktir.”
-“10 defa İhlâs okuyana Cennette bir köşk verilir.”
-“Namazlardan sonra 10 defa İhlâs okuyan, Allahü teâlânın rızâsına ve mağfiretine kavuşur.”
-“Yatağa sağ yanı üzerine yatıp, 100 kere “İhlâs” okuyan Cennete girer.”
-“Sabah namazından sonra 12 kere İhlâs okuyan, Kur’ân-ı kerîmi 4 defa hatmetmiş gibi sevâba kavuşur.”
-“Sabah namazından sonra 11 İhlâs okuyana, Cennette bir burç verilir.”
-“Sabah-akşam 3 kere İhlâs ve Muavvizeteyn’i okumak, belâ ve sıkıntılardan korur.”
-“Evine girerken İhlâs okuyan yoksulluk görmez.”
-“İhlâs okuyana Cennet vâcip olur.”
-“Kim evinden sefere çıkarken 11 defa İhlâs okursa, seferden dönünceye kadar Allahü teâlâ, onun evini muhafâza eder.”
-“Arefe günü, (her birine Besmele çekerek) 1000 İhlâs okuyanın bütün günahları affolur ve her duâsı kabûl olur.”
-İhlas Suresini sabah namazının ardından 11 defa okuyana günah bulaşmaz.
-Yatarken sağ yanına uzanarak 3 defa İhlas Suresini okuyan Kıyamet günü ALLAH buyurur ki; Ey kulum sağ yandan Cennete gir.
-“Cumâ namazından sonra, yedi kere “İhlâs” ve “Muavvizeteyn” okuyan, bir hafta kazadan, belâdan ve kötü işlerden korunurDuaya ihtiyacı olan bütün kardeşlerimiz için İhlas hatmiAllah rızası için Hidayete Ermek İçin(Herkesin dualarının gönül muradlarının kabulu içinde buldukları sıkıntılardan çaresizliklerden kurtulmaları İçin)Selam Aleyküm kardeşim bu mübarek günlerin yüzü gözü Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Okuduğumuz Kur'anlar Dualar Salavatlar kelime tevhidler yapılan ibadetlerin yüzü gözü hürmetine Allah rızası için dualarımızın kabulu için.Şu anda çok acil duaya ihtiyacı olan ayrıca hepimiz için İhlas Şerif Süresini okuyarak Hatim yapmak istiyorum.Ayrıca şu anda o kadar darda sıkıntıda bulunan kardeşlerimiz var ki hepsine tek tek katılma imkanımız olmadığı için Rabbim hepsinin gönül muradlarını dualarını hayırlısıyla kabul etsin hepimizin bizlerinde inş.Hep beraber kardeşlerim İhlas şerif hatmi indirmeye Allah rızası için Ülkemize dirlik düzen iç ve dış düşmalardan kaybedecek birşeyi olmayan insanların şerlerinden korunmak için.tüm sıkıntısı olanlar için borcum var diyenler için, işe girmek isteyenler için, maddi sıkıntı içinde bulunanlar içinevlat hasreti çekenler içinSevdiğine kavuşmak isteyenler hayırlı gönüllerine göre evlilik isteyenleryuvalardında huzursuz olanlar, yuvaların bozulmaması için, yuvalarından huzur mutluluk içinBütün öğrencilerin başarıları için sınava giren ve girecek kardeşlerimizin başarılı olması içinülkemizde huzur dirlik düzen için Hidayete ermek dini görevlerimizi tam itikatiyle yapabilmek için Askerlerimiz, şehitlerimiz ölmüşlerimiz içinHayatımızdaki sıkıntılardan çıkmazlarda olumsuzluklardan kurtulmak tez zamanda selametimize çıkmak için hayırlısıyla, olumsuzlukların engelleri Rabbim olumluya hayırlıya çevirsin kendi rızası için.Şu anda zülüm altında olan Filistindeki diğer müslaman din kardeşlerimizin kurtuluşu selametlerine çıkmaları için.Bütün ölmüşlerimiz içinaçıkçası hep beraber önce Allah rızası için sonrada sıkıntılarımız için İhlas şerif Hatmini hep beraber okumak istiyorum Rabbim okuyan okumayan tüm kardeşlerimizden razı olsun inş. Allah dualarımızı eksiksiz kabul edip ellerimizi dergahından boş çeviremsin inş.Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun bu dünyada ve ahirette sevdiği razı olduğu kullar olmak cennetinden hepimize en yüksek mertebeye çıkmak nasip etsin.Rabbim dualarımızı hayırlısıyla kabul edip yaşamımıza bir düzen yön verip sıkıntılarımızı kederlerimizi ortadan kaldırmak nasip estin Rabbim.Selam ve dua ile Allah'a emanet olun

12 Mayıs 2014 Pazartesi

KİŞİ DOSTUNUN DİNİ ÜZEREDİR

KİŞİ DOSTUNUN DİNİ ÜZEREDİR


Allâh rızası için birbirini sevmek ve dinde kardeşlik Cenâb-ı Hakk'a yaklaştıran en makbûl amellerdendir. Güzel ahlâkın meyvesidir. Ashâb-ı Kirâm'ın yüksek vasıflarındandır. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki meâlen:

"Hepiniz Allah ipine sımsıkı tutunun. Birbirinizden ayrılmayın ve Allâhü Teâlâ'nın üzerinizdeki nimetini de düşünün ki, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalplerinizi te'lîf edip yanaştırdı da nimeti sayesinde uyanıp kardeşler oluverdiniz..." (Âl-i İmrân S. âyet 103)

"-...Ey Habîbim- (onlar arasında öyle bir nefret ve intikam hissi vardı ki) yeryüzündeki servetin hepsini sarf etmiş olsa idin yine onların kalbleri arasında ülfet husûle getiremez; birleştiremezdin ve lâkin Allah onların aralarını te'lif buyurdu; birleştirdi." (Enfâl Sûresi, âyet 63)

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Allâhü Teâlâ hayır vermeyi dilediği kuluna sâlih bir arkadaş ihsan eder. O arkadaş unuttuğu şeyi hatırlatır, hatırladığını da yapmasına yardımcı olur."

"Kim Allâh rızâsı için birisiyle din kardeşi olursa, Allâhü Teâlâ cennette onun derecesini öyle yükseltir ki hiçbir ameliyle o dereceye erişemez."

Herkesle dost olunmaz.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Kişi dostunun dini üzeredir. Sizden biriniz kim ile arkadaşlık yaptığına iyi baksın" buyurdular. (Müsned-i Ahmed)

Arkadaş akıllı olmalıdır. Zira ahmak, sana fayda vereyim derken zarar verir.

Ahmakla alakayı kesmek Cenâb-ı Hakk'a yakınlıktır.

Arkadaş güzel ahlâklı olmalı, günahlarla ve çirkin işlerle meşgul olmamalıdır.

Arkadaş, bidat sahibi ve dünyaya hırslı olmamalıdır. Zira insana arkadaşından huy bulaşır.

Arkadaşın âlim ve takvâ sâhibi olması, ilminden istifadeye vesile olacağından güzel olur.

Hz. Lokmân oğluna şöyle tavsiye etti:

"Ey oğul! Alimlerle otur, onların huzurunda diz çök. İyi bil ki ölü topraklar yağmurla nasıl dirilirse kalpler de hikmetle dirilir."

-FAZILET TAKVIMI https://fazilettakvimi.com/


11 Şubat 2014 Salı

70 MILYAR SEVAP

70 MILYAR SEVAP



وَقَالَ جِبْرَائِيل عَلَيْهِ السَّلَام لمُوسَى عَلَيْهِ السَّلَام إِن رَبك يَقُول من قَالَ فِي دبر كل صَلَاة مَكْتُوبَة مرّة وَاحِدَة اللَّهُمَّ إِنِّي أقدم إِلَيْك بَين يَدي كل نفس ولمحة ولحظة وطرفة يطرف بهَا أهل السَّمَوَات وَأهل الأَرْض وكل شَيْء هُوَ من علمك كَائِن أَو قد كَانَ أقدم إِلَيْك بَين يَدي ذَلِك كُله الله لَا إِلَه إِلَّا هُوَ الْحَيّ القيوم إِلَى آخرهَا فَإِن اللَّيْل وَالنَّهَار أَربع وَعِشْرُونَ سَاعَة لَيْسَ مِنْهَا سَاعَة إِلَّا يصعد إِلَيّ مِنْهُ سَبْعُونَ ألف ألف حَسَنَة حَتَّى ينْفخ فِي الصُّور وتشتغل الْمَلَائِكَة


“İmran oğlu Mûsa aleyhisselâm bir kere Cebrâil aleyhisselâm ile görüştüğünde O'na: 'Âyet-el-Kûrsî’yi ne kadar okuyana ne kadar sevâp var?' diye sordu."

"Cebrâil aleyhisselâm da Ayetû’l-Kürsi hakkında öyle mükafatlardan bahsetti ki, Musa aleyhisselam bu ecirleri kazandıracak kadar okuyamayacağını anlayınca, Allah Teala'dan kendisini bu sevap ve faziletleri kazanmaktan aciz bırakmamasını istedi."

"Sonra Cebrâil aleyhisselâm tekrar Mûsa aleyhisselâm'a gelerek, O'na:

“Her kim, farz namazının peşinden bir kere: اَللَّهُمَّ إِنِّى أُقَدِّمُ إِلَيْكَ بَيْنَ يَدَىْ كُلِّ نَفَسٍ وَ لَمْحَةٍ وَلَحْظَةٍ وَ طَرْفَةٍ يَطرِفُ بِهَا أَهْلُ السَّمَاوَاتِ وَ أَهْلُ الْاَرْضِ وَكُلِّ شَىْءٍ هُوَ فِى عِلْمِكَ كَائِنٌ اَوْقَدْ كَانَ أُقَدِّمُ إِلَيْكَ بَيْنَ يَدَىْ ذَلِكَ كُلِّهِ

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümme innî uqaddimu ileyke beyne yedey külli nefesin ve lemhatin ve lahzatin ve tarfetin yatrifu biha ehlüssemavati ve ehlül ard. Ve külli şey in hüve fî ilmike kâinun ev qad kân. Uqaddimu ileyke beyne yedey zâlike küllih.

Allâhu lâ ilâhe illâ hüvel hayyül qayyûm, lâ te'huzühû sinetüv-velâ nevvm, lehû mâ fissemâvâti ve mâ fil ard, men zellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih, ya'lemü mâ beyne eydîhim ve mâ halfehüm, velâ yühîtûne bişey im-min ilmihî illâ bimâ şââ'. vesia kürsiyyühüssemâvâti vel ard, velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüvel aliyyül azîm.

“Allâh'ım! Ben sana her nefes, her an ve her sâniye, gök ve yer ehlinin her göz açıp kapayışından ve (senin) ilminde olacağını bilip de şuan mevcut olan, istikbalde (ilerde) mevcut olacak veya evvelce geçmiş olan her şeyden evvel (sana) Âyet-el-Kûrsî’yi takdim ediyorum.”

deyip (ardından da) Ayetû’l-Kürsî’yi sonuna kadar okursa, yirmi dört saat olan gece ve gündüzün her saatinde, o kulumdan Bana 70 milyar hasene (sevap) yükselir ve (İsrâfil Aleyhisselâm tarafından) Sûra üfleninceye kadar, melekler onun sevâbını yazmakla meşgûl olurlar.” buyurdu.

NOT

- Faziletli amellerde, mualif içerik yoksa amel edilebilir. 

- Bu rivayet -hem metnin rekaketi, hem senedin sekameti bakımından- çok zayıf olduğu kabul edilmiştir. (bk. Camiu’l-ahadisi’l-kudsiyeti, Kısmu’d-daifi ve’l-mevdu; Risaletûl-İslam, Havassu Ayeti’l-Kürsi)https://sorularlaislamiyet.com/ayetel-kursi-duasini-okuyan-yetmis-milyar-sevap-mi-kazanir